Yardımcı doçentlik, bilindiği gibi, 1981 YÖK kanunu ile oluşturulmuştur. YÖK öncesinde uzman olduktan sonra üniversitede kalarak kariyerine devam edenlere öğretim görevlisi, uzman ya da çoğu yerde başasistan denilirdi. Başasistanlar, meslekleriyle ilgili her işi yaparlar, sadece teorik derslere ve kürsü kurullarına girmezlerdi. 2547 sayılı kanunla, ülkemiz için yeni bir uygulama olan yardımcı doçentlik kurumu oluşturulmuştur.
Yardımcı doçentler, uzmanlardan farklı olarak öğretim üyelerine tanınan tüm haklara sahiptirler. İlk çıkarılan kanunda, doçentlik sınavında üç kez başarılı olamayanlar bir daha sınava alınmıyorlardı. Yardımcı doçentlik üç kez ikişer yıl olmak üzere en çok altı yıl olarak uygulamaya konulmuştu. Altı yıl içinde de nasılsa doçent olunuyordu.
Yeni değişiklikle, doçentlik sınav hakkı sonsuz olmuştur. Bunun anlamı şudur: Eninde sonunda yardımcı doçent olarak aldığınızı doçent yapacaksınız. Hal böyle olunca klinik dallarda çalışan yardımcı doçentler, doçentlik sınavlarında, yayın aşamasını geçtikten sonra bilimsel çalışmaları bir yana bırakıp sadece rutin işlerle, yani hasta bakmak ve hasta ameliyat etmekle ilgileniyorlar. Tüm amaç döner sermayeden daha fazla kazanmak. Tüm yardımcı doçentler olmasa da pekçoğu bilimsel çalışma ve araştırmaları tamamen bir yana bırakıyorlar. Doçent ve profesörlere tanınan tüm haklara sahibiz, eninde sonunda bizi nasılsa doçentte yapacaklar’ gibi havalara giriyorlar. Hatta bazıları, döner gelirim kesilecek endişesiyle yurtdışına kısa süreli bile olsa gitmeye yanaşmıyor. Bu konu son derece önemli olup, kariyere giren her bilim adamı belirli bir süre ilgilendiği konuda yurtdışında belirli merkezlerde çalışmalıdır. İleri ülkelerdeki uygulamaları, gelişmeleri görmek ve dönüşte ülkemize getirmek her genç bilim adamının görevi olmalıdır.
Yardımcı doçent kadrolarının açılmasındaki amaç ne idi? 1980’lerde Anadolu’da yeni yeni açılan tıp fakültelerinde yeterli öğretim üyesi bulunamıyor, doçent ve profesör olanlar büyük kentlerden Anadolu’ya gitmek istemiyorlardı. Üniversitede çalışıp kariyer yapmak isteyen genç uzmanlar bu şekilde yardımcı doçent kadrosuna geçerek bir gecede hoca oluverdiler. Doğrusu hepimiz böyle olduk. Boş geçen dersler böylece dolduruldu. Yardımcı doçentliğin henüz giriş sınavı yok. Yabancı dil sınavını almak yeterli oluyor. Sadece adayın bilimsel dosyası jüri üyelerince inceleniyor. Aslında bu kadroların hemen tamamı isme açılıyor. Önceden yapılan bağlantılarla isim belirlenip daha sonra kişiye kadro açılıyor. Hariçten başka başvurular olursa, başvuranlar nazikçe uyarılıyorlar. Aslında hariçten başvuranlar da, bu durumu önceden bilirler. Başka yollardan giderek kadroya atanabilir miyim?’ diye düşünerek amca, dayı, politikacı gibi torpil aramaya başlarlar.
Üniversitelerin pek çoğunda artık yardımcı doçent kadrosu açılmıyor. Gelişmiş fakültelerde kadrolar fazlasıyla şişmiş durumda. Bir hocaya bazen haftada bir ders bile düşmüyor. Bu nedenlerle, pek çok fakültede sadece uzman ya da öğretim görevlisi kadrosu açılıyor. Örneğin Ankara Tıp ve Hacettepe Tıp Fakültesi’nde yardımcı doçent çok azalmış durumda, ve yıllardır da kadro açılmıyor.
Peki ne yapmalı? Bence bu durumda, yardımcı doçentlik, tüm üniversitelerde yeniden incelenmeli, yardımcı doçentler rutin işler yerine araştırmaya yönlendirilmelidir. Yardımcı doçentliğe karşı değilim, ancak eğer yardımcı doçentlik istenilen üniversiter gelişmeyi sağlamada yetersiz kalıyorsa kaldırılmalıdır.