Yayın hayatına atıldığım 1994 yılından beri, durmaksızın yazıyorum. Önceleri bilimsel içerikli tıp kitapları ile başlayan bu yolculukta, bundan yirmi iki yıl önce Medimagazin gazetesindeki köşe yazılarım ile farklı bir kulvarla tanıştım. Yıllar içinde gazetedeki yazılarım da birikince, eşe dosta benden hediye olarak ulaştırabilmek amacıyla tamamen amatör bir ruhla Prof. Dr. Tahir Hatiboğlu hocamızın da desteğiyle, yazılarımı kitap haline getirmeye başladım.
2012’den itibaren kah bir kah iki yılda birer tane olmak üzere şimdiye kadar sosyal içerikli olan, yedi kitabım yayınlandı. Son kitabım, bu serinin sekizincisi oluyor. Bu işleri yaparken yazdıklarım çok okunsun, kitaplarım çok satılsın, para kazanayım, ödüller alayım, herkes tarafından tanınan ünlü bir yazar olayım gibi dertlerim hiç olmadı. Fikirlerimin okunup değerlendirilmesi bence yeterli idi.
Yazdıklarım ve onlardan çıkan kitaplarım, hikaye, roman ve biyografi türlerinden hiçbirine uymuyor. Zaten ben de edebiyatçı değilim. ‘Öyleyse bunlar ne’ diye kendi kendime sorarken, Yücel Çağlar arkadaşım, kitaplarımın ‘deneme türünde’ olduklarını söyledi. Ben de bu sayede öğrenmiş oldum. Yirmi iki yıldır hem deniyor hem de yazdıklarımı denetletiyorum arkadaşlar. Arada bir kendimi, giysi ya da ayakkabı mağazasında çalışan tezgahtar olarak görüyorum. Sanki ‘üzerinize bol mu geldi bir beden küçüğünü verelim. Bunlar dar kalıptır, ayakkabı sıktıysa bir numara büyüğünü deneyin’ diyen tezgahtarlar gibiyim.
Yazılanları, okuyucular siz dostlarım, okuyup değerlendiriyorsunuz. Kimi yazdıklarımı beğeniyor, bir başkası beğenmeyip eleştiriyor. Öyle herkese beğendireyim diye bir beklentim zaten hiç olmadı. Kendi kulvarımdan çok fazla ayrılmadan yazmaya devam ediyorum. Benim için önemli olan, yazdıklarımın Yunus Emre’nin pek çok şiiri gibi havalara savrulmayıp kalıcı kayıt altına alınması.
Bundan iki yıl kadar önce Medimagazin’den taşındığımız, ‘akademik akıl’ sitesinde de yazmaya başladım. Burada, yazılanların kaç kişi tarafından okunduğu, yazılara gelen olumlu olumsuz yorumlar, hepsi kayıt altında tutulup anında sitede görüntüleniyor. Bu sayede yazarlar, kendilerini kolayca ve anında test etmiş oluyorlar. Köşe yazarlığı, sonu olmayan gerektiğinde yıllarca sürdürülecek bir iş. Sanki, çok uzun bir maraton koşusu gibi. Yorulan arkadaşlar, bir süre sonra kendilerini emekli ederek yazarlıktan ayrılıyorlar. Yazılanlar okundukça diğer yazar arkadaşlarımla beraber, yolumuza devam ediyoruz. Nereye kadar, işte onu ben de bilemiyorum.
‘Yazmak mı daha zor, yoksa yazılanlara isim bulmak mı’ diye sorulursa, cevabım ‘isim bulmak daha zor’ olacaktır. En zoru da kitaplara isim bulmaktır. Aklıma geliverenleri alt alta sıraladım ve yine eşimle tartıştım. Onun da önerisi ile, kitabın adını ‘Yaşama Dokunmak’ olarak belirledik.
Bir kitabın en görünür yerleri, ön ve arka kapaktır. Ön kapağa Ata’mızın bir resmini, arkaya da onun şu veciz sözlerini koydum.
“Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin; hiç kimseyi aldatmayacaksın. Ülke için gerçek amaç ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır; herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır fakat sen buna karşı direneceksin. Önüne sonsuz engeller de yığacaklardır. Kendini büyük değil, küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana büyük derlerse…Bunu söyleyenlere güleceksin.“
Mustafa Kemal Atatürk
Kaplumbağaya nereye gittiğini sormuşlar, Kabe’ye hacı olmaya gidiyorum’ demiş, ‘yol çok uzun ömrün yetmez’ dediklerinde, ‘olsun hiç olmazsa uğrunda ölürüm deyivermiş.’ İcabında, uğrunda ölmek bile güzeldir. Önsöz, kapak dahil, böylece bir kitabı daha bitirmiş olduk. Gerisi dostlara dağıtılması kaldı.
Mevlana, ‘Her yerde olmak gibi bir duan varsa gönüllere gir; çünkü sevenler, sevdiklerini gönüllerinde taşırlar’ diyerek ne de güzel söylemiş. Gönüllere hitap edebiliyorsak, okuyanların kalplerine girebiliyorsak ne mutlu bizlere.
5 yorum
Değerli kardeşim,yazılarınızı daha doğrusu bir yazar arkadaşınızın tanımlandığı gibi deneme tür yazılarınızı maalesef devamlı okuma fırsatım olmuyor.Ancak sizi tebrik ediyorum.Şurası kesin ,dilimizi güzel kullanıyorsunuz.Zamanla şüphesiz daha güzel temaları dile getireceksiniz.Ne varki lanet şu internet çok gençleride kitap okumadan maalesef uzaklaştırıyor.Kolayına kaçıyorlar..İşte burada eğitim Bakanlıklarının bütün ülkelerde bununla savaşmaları için okul proglarını ağırlıklı kitap okuma teşviki ile düzenlemelidirler ki çocuk yaşta internetle çok yakın olmasınlar.Yanlış hatırlamıyorsamsam Almanya’da okullardaCep Telonları 12 veya 13 yaşlarında çocuklar için serbest bırakılıyor…
Kutluyorum sizi,sağlıklı günleriniz olsun…
Sevgilerimle.Fahri Güngör.
Kitabı okuyacağım mutlaka ama yazdıkların çok güzel deneme yazmayı başarıyorsun dili güzel kullanıyorsun ve çok rahat okunabiliyor.cok samimi tekrar tekrar tebrik ediyorum
Bir edebiyatçı bilgeliği ile yazılarınızı eleştiremeyeceğim, ancak vurgu yaptığınız alanlar okuyucuyu cezbeden ve öğreten niteliğinde. Bu özelliği ile önemli olduğunu düşünüyorum.
Sayın Dr Güner;
Yazma, daha da önemlisi yazılanların paylaşıma koşulsuz olarak açılması herşeyden önce bir gönülleme uğraşısıdır. Doğaldır ki yazmanın, özellikle de paylaşımın bir de özgüven, toplumsal sorumlulukla ilgili yanları var. Ne güzel; siz içinde bulunduğumuz gelecek kuşağın hiç de olumlamayacakları şu günlerde bu sorumluluğu yerine getiriyorsunuz. Bir yurttaşınız olarak içtenlikle teşekkür ediyor esenlik diliyorum.
Saygılarımla🌻
Haldun hocam, yazmak senin yaşam biçimin olmuş; seviyorsun, keyif alıyorsun. Bizler de zaman zaman okuyup değerlendiriyoruz; ingilizlerin bir ifadesi buraya yakışır ‘ keep up the good work ‘ hocam