Yaşama hakkı insanın en vazgeçilmez haklarından biridir. Yaşamın en çok tehdit altında bulunduğu hastanelerde, yaşama hakkının korunması sorumluluğu sağlık çalışanlarına aittir. Sağlık personeli gerektiğinde bu hakkı hasta adına, onun ailesi, hatta bazen de diğer sağlık personeline karşı korumak zorunda kalabilir. Aşağıdaki olay konuya örnek olarak verilmiştir.
Olay Amerika’da Michigan Eyaleti’nin en iyi ve sürekli gelişmeyi kendisine hedef seçmiş bir hastanenin Doğum Servisi’nde geçmiş ve kronolojik olarak şöyle gelişmiştir.
Olayın olduğu tarihten bir yıl önce, aynı hastanede ölü doğum yapmış olan genç bir anne, bu kez miadında doğum için hastaneye yatırılır. Anne ve baba 27 yaşındadırlar ve ortanın üstü bir sosyo-ekonomik-kültürel sınıfa dahildirler. Her ikisi de sağlıklı ve yüksek zeka özelliklerine ve iyi bir eğitime sahiptirler.
Anne miadında doğumla bir kız çocuk dünyaya getirir. Bebeğin Down Sendromu ve Bağırsak Obstrüksiyonu olduğu saptanır. Bebeğin yaşatılabilmesi için öncelikle bağırsak operasyonu ile obstrüksiyonun giderilmesi gerekmektedir. Ancak durumu kabullenmekte güçlük çeken anne ve babanın ameliyatı desteklemedikleri anlaşılır ve bu davranışın kökeninde yatan nedenin bebeğin reddedilmesi olduğu düşünülür. Ebeveynin bebeği görmeme konusundaki ısrarlı tutumları da bu düşünceyi desteklemektedir. Bu arada bebek sadece anneanne tarafından ziyaret edilmektedir.
Ameliyat edilirse, bebeğin yaşamını Down Sendromu’ nun sınırlılıklarıyla da olsa, iyi bir bakımla sürdürebileceği, aksi halde ölüme terkedilmiş olacağı aileye tekrar bildirilir ve onların cerrahi girişim için onayı istenir. Ancak , ebeveyn bu konuda karar verme yerine, operasyonu yapacak olan hekimi, sahip olduğu katolik dininin konuya ilişkin katı tutumuna karşın, "ben böyle bir durumla karşılaşmış olsaydım, ameliyata onay vermezdim" deme noktasına getirir. Böylece bebek, ameliyat edilmeyeceği kararıyla, Bebek Yoğun Bakım Ünitesi’ne nakledilir ve çok az miktarda intravenöz sıvı ile beslenilmeye başlanılır. Ancak bebeğin günden güne gücünü kaybettiğine tanık olan ünite hemşireleri, şef konumunda olan hekim de dahil olmak üzere, bu durumdan rahatsızlık belirtirler ve bebeğin başka bir servise nakledilmesi talebinde bulunurlar. Bu talep karşısında, Doğum Odaları, Doğum ve Jinekoloji Servisleri, Bebek Odaları ve Bebek Yoğun Bakım Ünitesi, Pediatri Servisleri ve Pediatri Yoğun Bakım Ünitesi’nden sorumlu olan Hemşirelik Hizmetleri Direktör Yardımcısı, bebeğin bakımını, bulunduğu ünitede hemşirelere baskı ve cezai yaptırımlarla sağlama yerine, onun, 0-6 yaş grubu çocukların yatırıldığı Pediatri Yoğun Bakım Ünitesi’ ne nakline karar verir ve bu kararını uygular.
Bu arada olayın yankıları artarak tüm hastaneye yayılmaktadır. Anne ve babaya karşı yoğun tepkiler oluşmuş ve operasyonu yapmayan hekime karşı, özellikle hemşireler tarafından tepkiler artmakta ve hekim adeta dışlanmaktadır. Bununla birlikte hemşireler arasında huzursuzluk ve moral bozukluğu meydana gelmiştir. Doğal olarak bu durumdan en çok etkilenenler, bebeğin nakledildiği ünitenin hemşireleridir. Hemşirelerden bir kısmı, bu koşullarda bebeğin bakımını reddetmektedirler. Direktör yardımcısı olayın yarattığı duyguları aynen paylaşmasına ve hemşirelere empati ile yaklaşımda bulunmasına karşın, bebeğin bakımını kusursuz ve eksiksiz biçimde karşılamaları konusunda hemşireleri sürekli uyarmakta ve hemşireler-arası duyguları paylaşmak ve gerginliği azaltmak amacıyla rutin toplantılar düzenlemektedir.
Duygusal açıdan çok yoğun ve zaman zaman da çok öfkeli geçen toplantılardan birinde, hemşire yardımcılarından biri, Direktör Yardımcısı’na, "Bu olay kamuoyuna duyurulursa ne olur?" sorusunu yöneltir. Soruya verilebilecek cevapların grubu yanlış yönlendirebileceği ve yanlış bir girişimde bulunduklarında hemşirelerin zarar görebileceği düşüncesi ve kaygısı ile, doğru cevabı bulmak için, Direktör yardımcısı, hastanenin hukuk müşavirinden yardım istemeye karar verir ve bu kararını gruba duyurur. Aynı zamanda, müşavirden alınan cevap kendilerine ulaştırılıncaya kadar hiç bir girişimde bulunulmaması konusunda gruba kesin talimat verilir.
Hemen hukuk müşavirine ulaşılarak, olaya ilişkin açıklamalarda bulunulur ve kendisine Yardımcı hemşirenin sorusu yöneltilir. Müşavirden alınan cevap şöyledir:
1-Herhangi bir birey böyle bir olayı kamuoyuna duyurma hakkına sahiptir. Ancak bu hakkını kullanmadan önce kişinin görevinden ayrılması gerekir.
2- Bu hakkını görevinden ayrılmadan kullanma konusunda ısrar ettiğinde ve eylemi gerçekleştirdiğinde, direktör yardımcısının, hastanenin sırlarını ifşa ettiği gerekçesiyle Disiplin Yönetmeliği’nin ilgili maddesi doğrultusunda kişinin işine son vermesi beklenir.
Alınan bilgiler anında gruba aktarılır. Çalışma saati çoktan dolmuş olan hemşireler hastaneden ayrılırlar. Gelişmeler ve yapılanlarla ilgili dokümantasyon işlemini tamamladıktan sonra, direktör yardımcısı da hastaneden ayrılır ve evine ulaştığında, yöresel radyolarda, hastanenin adı da kullanılarak, bir bebeğin ölüme terkedildiği haberinin sürekli anons edildiğini bildiren telefonlar almaya başlar. Radyo açıldığında söylenilenlerin doğru olduğu görülür.
Bunun üzerine hemen hastaneye giden müdür yardımcısı, konu ile ilgili yönetici ve görevlileri bebeğin ameliyatı ile ilgili hazırlıklar içinde bulur. Hemen ameliyat edilen bebek, Down Sendromu, ile yaşamına başlar, aynı zamanda, mahkeme tarafından atanan bir vasinin vesayetine verilir. Bundan sonra, ayni durumdaki vakalarla deneyimi olan koruyucu ailelerden bebeğin bakımını üstlenme konusunda başvurular gelmeye başlamıştır.
Olay bu biçimde sonuçlandıktan sonra yapılan durum değerlendirmesinde, bebekle ilgili bilgileri medyaya sızdıranın hemşirelerden biri olabileceği olasılığı üzerinde durulmuş ancak, bebek lehine gelişmelere yol açan böyle bir girişimde bulunan kimsenin bulunması ve cezalandırılması için hiç bir işlem yapılmaz.
Psikolojik, etik, yasal ve sosyal yönleri de olan bu olay, insan hakları; özürlü çocuğun yaşama hakkı; personel hakları ile ilgili ilginç bir örnek olma özelliklerini taşımaktadır. Olay ayıca, duyarlı, bilinçli ve tutarlı davranıldığında hemşirelerin insan yaşamında ne denli etkili olabileceği konusunda da canlı bir örnek oluşturmaktadır.
Not: Adını etik nedenlerle vermek istemediğim bu hastanede Hemşirelik Hizmetleri Direktör Yardımcısı konumunda çalıştığım bir dönemde, bizzat yaşadığım, günümüzde de örneklerine rastlanabilecek bu olayı, siz sayın Medimagazin okurları ile paylaşmak istedim. Saygılarımla.