“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir”
Anayasının 56. maddesinde hüküm böyle!
Beş kavram: Herkes, sağlık, denge, çevre, yaşama hakkı.
Herkes: Ayrımsız bütün insanlar
Sağlıklı: Sağlam, esen, sihhatli
Dengeli: Ölçülü
Çevre: Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar
Yaşama hakkı: Evrensel, doğal, doğuştan varolan insan hakkı.
Gelin bu anlamlarıyla ve içeriğiyle Anayasa’nın bu maddesini yaşayalım.
Anayasa “herkes”e bu hakkı tanıdığına göre…
Anne karnındaki bebekten, son nefesini vermek zorunda olan en yaşlı insana kadar tüm vatandaşlar…
Ülkemiz söz konusu olduğunda bu sayı 70 milyon demektir.
Anayasa yapıcı, başta alıntı yaptığımız 56. maddenin 1. fıkrasını “açıklamak” için ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarına da ihtiyaç duymuş.
Madde 56 ikinci fıkra:
“Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”
Evet Anayasa devletin ödevini belirliyor:
Çevreyi geliştireceksin; yani; çevreyi sağlıklı ve dengeli hale getireceksin; bir başka deyişle; çevreyi (insanın çevresini) sağlam ve ölçülü hale getireceksin.
Anayasa aynı ödevi vatandaşa da yüklüyor.
Anayasa yapıcı devleti ve vatandaşı “ödevi yapma” konusunda eşit görüyor ve ayrım yapmıyor.
Ne var ki devlet “soyut” bir kavram!
Vatandaş ise somut bir kavram.
Devletin ayağına diken batmaz; ancak vatandaşın ayağına diken batar.
Birinci “ödevli” acı duymaz.
İkinci “ödevli” acı duyar.
Vatandaşın, “çevreyi geliştirmek”, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek konularında irade kullanma yetkisi yoktur.
Çevreyi geliştirme adına yıllardır devletin şekillendirdiği yerleşim alt yapısına müdahale edemez.
Ağaçlandırılması gereken yerlere ağaç dikemez.
Vatandaşlar kent merkezine akan çamurların önlemini alamaz.
Trafik akışının “keşmekeşini” engelleyemez.
Kaçak kömürlerin kirlettiği havayı kontrole alamaz.
Çöplerin atılması gereken çöp kutularını ihtiyaç olan yerlere konuşlandıramaz.
Yerlere lüks arabaların sefer halinde iken pencereden attıkları izmaritlerin ve çöplerin sahiplerine etkili olamaz.
İşportacılığın “alan işgaline” müdahale edemez.
Bir türlü onarılmayan “bazı” kaldırımların sebebini bile soramaz.
Belediyelerin “padişahlık” yetkilerini sorgulayamaz.
Ama, Anayasa “devlet gibi vatandaşa” “eşit ödev dayatır”.
Sorumlu ol ama yetkili olma.
Bu da “dengeli” (ölçülü) olma anlayışına uymuyor.
Her maddesi çelişki dolu 12 Eylül Anayasası bu yüzden de değişmelidir.
Saygı ve sevgiler.
36
önceki yazı