Her güne yeni bir umutla başlıyoruz mu acaba? Sabah kalkınca umutsuzlukla dolu olduğumuzu ve kalkmak istemediğimizi fark edince sanki bir hastalığımız varmış gibi korkmaya başlamanın zamanı gelmiş midir artık? Artık hayattan zevk almıyor olmak, hayattan bir beklenti içinde bulunmamak… Asıl korkmamız gereken şey bu mu? Üzerimizdeki baskı ve yükümlülükler bizi sürüklemiş, yapmak istediğimiz her şeyi ertelemiş, bizden bekleneni yapmışız. Gün gelmiş artık yapmak istediğimiz hiçbir şey kalmamış, bizden beklenenleri de yapabilecek enerjimiz kalmamış…
Hangimiz bu durumda? Aslında soruyu tersten sormak daha az kişinin evet demesine yol açacaktır eminim ki. Bu hissiyat içinde olmayan kaç kişi var? Her güne üfleye püfleye başlamak yerine etrafa gülücükler saçarak başlamayı unuttuk mu? Bir tebessüm bile her şeyi değiştirebilecekken o tebessümü bile konduramıyor muyuz yanağımıza? Neden her zaman olumsuz düşünceleri bulup irdeliyoruz? Nerede kaldı polyannacılık oyununa kendimizi kaptırdığımız günler? Çocukluk yıllarında ki enerjimizi yeniden yakalamak için yeniden çocuk mu olmalıyız? Eminim bu seçeneğimiz olabilseydi pek çoğumuz hemen kabul ederdi. Sorumluluktan kaçmak için değil belki, ama en azından üzerimizdeki baskının daha az olduğu bir zaman dilimi için neler vermezdik ki? Olayları daha az algılıyor olduğumuz, ne kadar üzülsek te üzüntümüzün kısa sürede yerini oyun heyecanına bırakabildiği yıllar…
Haydi çocuk olalım. Gerçekte böyle bir imkanımız yok diye ruhen de yok demek değil ya. Bütün tasalarımızı, düşüncelerimizi bir kenara bırakalım ve çocuk hissederek oyunlar oynayalım. Bırakalım oyunlar bizi heyecanlandırsın, hilekarlık yaptın diye oyun arkadaşımızla doya doya kavga edelim, bırakalım adrenalin damarlarımızda aksın. Çocuklarımızla çocuk olalım, yeğenlerimizle çocuk olalım. Onların çocukluğunu kendi yararımıza kullanalım, hem onlara oyun arkadaşı olalım, hem de kendimize arkadaş edinelim…
Sonra…. Sonra…. Evet sonra kayboluyor mu gerçek hayat. Döndüğümüzde sıkıntılar bizi beklemeyecek mi? Mutlu ve huzurlu bir dünyaya mı döneceğiz? Hayır, hayır, hayır. Peki o zaman neden bunu yapalım ki? Neden oynayalım ki polyannacılık? Neden yalan söyleyelim ki kendimize? Biz çocuk değiliz işte.
Peki neden söylemeyelim? Neden polyannacılık oynamayalım? Ne zararı var bize bu oyunun? Her gün akşama kadar iş, güç, yemek, temizlik, para, hastalık, ders vesaire vesaire. Bugün kendi mutluluğunuz için ne yaptınız? Akşam evde televizyon izledim ya da bilgisayar başında oturdum! Bu sizi rahatlattı mı? Mutlu hissettirdi mi? Evet diyorsanız olur bunları kendi mutluluğunuz için yapmışsınız kendinize zaman ayırmışsınız diyebilirim. Bunu söyleyebilmem için tabi ki verdiği mutluluğun ne kadar sürdüğü de önemli. Hemen sonrasında bittiyse mutluluk verdiği söylemi pek doğru değildir. En azından 4-5 saat kendinizi iyi hissetmiş olmalısınız. Yoksa hadi arkadaşımla konuşayım diye yapmış olduğunuz online sohbet sizin kendinize ayırdığınız özel bir zaman dilimi değildir kanımca.
Günler gelip geçiyor, bizse iş-ev-çocuk-okul-ders ve benzeri aktivitelerin oluşturduğu kısır döngünün içinde sıkışıp kalmışız. Nereden kırmaya başlayacağız bu kısır döngüyü? En zayıf halka hangisi? Aslında kısır döngüyü kırmaya mı ihtiyaç var, yoksa bu kısır döngü içinde yaşanılan hayatı kendi bakış açımızı değiştirerek farklılaştırabilir miyiz? Mesela akşam uyurken sabah çok güzel bir güne başlayacağım düşüncesi ile uyusak, sabah kalktığımızda of demek yerine ah ne güzel bir gün diyerek uyansak. Evet, polyannacılık oynasak. Pozitif bakış açısı ile hayattaki aktivitelerimizi gerçekleştirsek! Ne olursa olsun bugün güzel şeyler düşüneceğim diyerek bir gün yaşamaya ne dersiniz? Denemeye değmez mi? Ben bugün başlıyorum denemeye.
Yaşamak her şeye rağmen güzeldir…