Yaşamın başı ve sonu ile ilgili ne biliyoruz? Bence çok az bilgimiz var. Çünkü beyinle ilgili olarak şimdiye kadar bulunanlar çok az olduğu için bu konu daima bilmece olarak kalmaya devam edecek ve etik sorunları da belirtemeyeceğiz.
Yüzyıllardan beri bu konu üzerinde düşünürler birçok yorum yaptılar.On sekizinci yüzyılda Stahl, yaşamı ve hastalığı organizmanın her bir parçasını yaşatan ve spontan putrefaksiyonu önleyen duyarlı bir ruh veya animanın etkisi olarak açıkladı. Friedrich Hoffmann(1660-1742) ise mekanistik sistemin kurucusuydu. Fazla ilaç kullanılmamasını önerdiği gibi, organizmayı, nervöz sistemde teorik bir sıvının dolaştığı bir cins hidrolik makine olarak kabul etti. Bazı hastalıkların tanımını yaptı. Ancak canlılığı veren ve ruh, anima veya başka adlar taktığımız bu şeyin tam olarak ne olduğu bulunamadı. Bugün de bilinmemektedir.
Bu arada devamlı olarak yasalarımızda bazı bilgiler vardır. “Hak Ehliyeti” adını verdiğimiz hak sahibi olabilme niteliği, insanın doğumla kazandığı bir niteliktir. Bu ehliyete sahip olan insan “kişi”dir. “Kişilik” kavramı da bütün hukuk düzeninin merkezini oluşturur. Medeni Kanun’un 27. maddesine göre, “Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu andan başlar ve ölümü ile son bulur.” O hâlde insan bütün yaşamı süresince hak sahibi olabilen bir varlıktır. Kişi insan olarak yaradılışından doğan bazı değerlere sahip olduğu gibi, toplum içinde yaşayışından doğan bazı değerlere de sahiptir. Ancak, bu cümleler klasik hukuk cümleleridir. Yaşamın başı ve sonu ile ilgili, yani insanı oluşturan anima denen enerjinin nasıl bir şey olduğu hakkında hâlâ bir bilgiye sahip olamamamız biz etikçi ve tıp tarihçilerini kara kara düşündürmektedir.
Şurası şimdilik bir gerçektir ki hayvanlar üzerinde yapılan bazı deneyler, insandan insana beyin naklini de ileride mümkün kılacak gibi gözükmektedir. Ancak1979’da kendisine bu konuda teklif yapılan Güney Afrikalı ünlü kalp uzmanı Dr. Christian Bernard, bu konuda o günlerde şöyle demiştir: “Üzerinde bir dakika bile düşünmeden derhal reddettiğim bu öneriyi kabul etmek kesinlikle olanaksızdır. Çünkü böyle bir düşünce, pratik kalmamasının dışında, hem ahlaka hem de kanunlara aykırıdır.” Ayrıca bu konuda, cerrahların karşısına teknik olanaksızlıklar da çıkmaktadır. Ancak, deontoloji açısından insan hayatını kurtarmak için yasalara ve ahlaka uygun olarak her çeşit organın nakli yapılabilir ama, eğer beyin ve omuriliğin aktarması uygulanabilirse, ortaya kişilik gibi, hatta kişinin kendisine karşı yasa tarafından korunan bir varlık çıktığı için bu son aktarmaları uygulamada, hukuk, etik ve ahlak gibi konular cerrahın karşısına çıkar. Çünkü bu tip nakillerle kişilik değişimi olacaktır. Yine de tekniğin yıllar sonra önümüze ne gibi bulgularla çıkabileceğini şimdiden belirlemek ve hatta deontoloji ilmini de ona göre kurallaştırmak son derece zordur.
Bütün bunlardan başka, bazılarının uyguladığı yapay organ takılması yolu da vardır. Burada hukuki yönden ileride biyonik adam tipinde süper insan yaratmak mümkün müdür? Buna hakkımız var mıdır? Bu soruya da zaman içinde cevap vermek gerekir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde Clinton Township’de bulunan“Cryonics Institute (Soğutma Enstitüsü)”, dondurarak yaşatma konusunda bazı uygulamalarda bulunmaktadır. “Donuk Ölmemişler” adını verdiğimiz insanlar ölür ölmez, daha dokuları canlı iken belli bir ücret karşılığında kimyasal bir süspansiyonda tutularak dondurulmaktadır. Bunların gelecekte hastalıklarının çaresi bulununca canlandırılması için bazı çalışmalar da sürdürülmektedir.
Ancak bütün bu uygulamalar anima, yani ruhun ne olduğu hakkında bilgilerimiz olmadıkça yararlı olamazlar.