Türkiye’de son yıllarda özellikle diyanet ve bazı İlahiyat fakültelerinin Din Psikolojisi Anabilim Dalı hocaları aracılığıyla manevi sağaltım adı verilen bir faaliyet yürütülmektedir. Kanaatimce önemli bir sorumluluk yüklenmiş görünüyorlar. Çünkü bu hususta bir boşluk vardı. Ancak, önem arz eden ve bir dizi sorunu çözme gücüne sahip bir girişim, birçok konuda olduğu gibi, liyakat sahibi kişiler yetişmeden aceleci davranıldığından akim kalabilir. Özellikle tıpçıların, ilahiyatçıların, felsefecilerin, psikologların ve eğitimcilerin ele ele vererek çalışması gereken bir alan ilahiyat ile diyanete indirgenmesi ciddi sorunlar doğurabilir. Esasen bu konuya ilahiyat ve diyanet istekli olmakla beraber diğer alanlarda çalışan hocalarda bir isteksizlik hatta karşı çıkış dikkat çekiyor. Muhtemelen bu durum Diyanet ile İlahiyatı kendi içine kapatıyor…
Aşağıda manevi sağaltım konulu bir bilgi şölenine gönderdiğim ve kabul görmeyen bir bildirimin özeti yer alıyor. Sorunu özetledim. Çözümü ise kendime bıraktım. Amacım daha çok tıp kökenlilerin etkin oldukları Akademik Akıl platformunda bu konuyu dile getirmek ve dönütler olursa onları almak. Acaba aşağıda yer alan bir sorun nasıl çözümlenebilir? Söz konusu sorunu bir saat gibi bir zamanda köklü olarak çözdüğümü ifade edeyim.
Çukurova Üniversitesi’nde iken bu sorunu vaka çalışması olarak bazı öğrencilerle işlemiştim. Belki onlardan nasıl bir çözüm ürettiğimi hatırlayanlar vardır.
Bildiri özetini hiç değiştirmeden yayınlıyorum.
Yaşanmış Bir Olay Üzerinden Sağlık Sisteminde Manevi İyileştirmenin Önemi
Bildirim sağlık sisteminde manevi iyileştirme ve sağlık hizmetleri çerçevesindedir. Bilindiği üzere sağlık hizmetlerinde manevi iyileştirme, ülkemizde yeni yeni üzerinde durulmaya başlanan bir araştırma ve hizmet alanıdır. Esasen bilim camiası manevî iyileştirme hususunda ikiye bölünmüş durumdadır. Bazı araştırmacılar manevi iyileştirmenin psikolojik bir yanılsama olduğu kanaatindedirler. Onlara göre bu hususta yapılan bilimsel araştırmalar manevi iyileştirmenin işe yaradığı noktasında ikna edici verilere ulaştırmamaktadır. Bazı araştırıcılar ise manevi iyileştirmenin işe yaradığını düşünmektedirler. Her iki taraf da görüşlerini yaptıkları bazı gözlem, deney ve anketler üzerinden temellendirmeye çalışmaktadır. Bize göre her iki grubun da iddialarında kendilerince haklı oldukları yönlerin olduğudur. Biz burada her iki tarafın savundukları karşıt fikirleri karşılaştırmaktan daha ziyade, öncelikle inancın ve dini değerlerin bir sağlık sorunuyla karşılaşıldığında yapıcı olduğu kadar yıkıcı da olabileceği hususuna dikkat çekeceğiz. Daha sonra da manevi iyileştirmenin teolojik açıdan bir çözümsüzlük doğurabileceğini, dahası doğurduğunu ortaya koymaya çalışarak, çözümün ancak değer-ahlak zemininde aranması gerektiğini karşılaştığımız olaylara gönderme yaparak göstereceğiz.
Bu çerçevede tıp doktorları ile psikiyatristlerin çaresiz kaldığı, -lakin benim çok kısa bir sürede çözüme kavuşturduğum- bir olaydan kısaca söz ederek manevi iyileştirmenin doğru kanallar üzerinden hareket edildiğinde ne derecede etkili olabileceğini arz etmek istiyorum.
Olay Almanya’da yaşandı. Bir dizi tıp uzmanı ve psikiyatr sorunu çözemeyince bana geldiler. Esasen “doktorluk” çaresiz kaldığından “hocalık” bir iş diyerek beni bulmuşlardı. Beni buldukları için şanslılardı. Zira benim dışımda bir “hocaya” gitmiş olsalardı büyük ihtimalle sorun yine çözülmeyecekti. Çünkü sorunun kaynağı ne fiziksel ne psikolojik ne de büyüseldi(!)
Sorun şu idi: Dört (4) yaşlarında tuvalet terbiyesi olan bir kızımız birden hem büyük hem de küçük aptesini donuna yapmaya başlıyor. Ebeveyn ve yakın çevre çaresiz kalıyorlar. Doktora götürüyorlar. Fiziksel bir sorunla karşılaşılmıyor. Bu ara çocuk aşırı huysuzluk da yapıyor. Sonra psikiyatrlar ve psikologlar devreye giriyor. Onlar da sorunun kaynağını anlayamıyorlar. Çaresiz kalan aile muhtemelen hocalara da gidiyorlar, ama bana gitmediklerini söylediler. Bana müracaatları ise tamamen tesadüfî. Ben o zamanlar Almanya’da doktora eğitimi alıyordum. Bir aile dostumuzu ziyaret ederken olaydan haberdar oldum ve merak ederek kızımızı görmek istedim. Yaklaşık yarım saatlik bir konuşma ve muhabbetten sonra sorunun kaynağını anladım. Kızımız sürekli Allah’la ilgili sorular yöneltiyordu. Bir ara şunu sordu: “Allah bizi her yerde görüyor mu?” Bu soru ile beraber ben meseleyi çözer gibi oldum. Bu soruya vereceğim yanıt çok önemliydi. Eğer klasik teolojik inançlarımın etkisiyle doğrudan “evet” deyip geçseydim, -muhtemel- sorun yine çözümsüz kalacak ya da bir şekilde bu kızımızın yeni yeni yapılanan itikadını, inanç değerlerini zedeleyici bir yola girmiş olacaktım.
Bir manevi iyileştiricinin bu noktada çok dikkatli olması gereklidir. Türkiye’de bu hususta yeterli hassasiyetin ve birikimin yeterince oluşmadığı kanaatindeyim.
Önce kızımızın dikkatini dağıttım ve Allah’ın bizi her yerde görmesi meselesine yoğunlaştım. Kısa bir süre sonra anladım ki, kızımız yakın çevresi ona Allah’ın bizi her yerde gördüğünü öğrettiği için tuvalet terbiyesini bozmak zorunda kalmıştı. Utanıyordu ve donunu çıkartamıyordu. Tutabildiği kadar kendini tutuyor en sonunda da donuna kaçırıyordu.
Sorunun kaynağı ifşa olmuştu. Ben bu olayı birçok doktora, psikiyatra ve psikoloğa anlattım. Sorunu nasıl çözebileceklerini bilemediler. Dedikleri şuydu. “Allah herkesi görüyor. Bizi de görüyor, seni de. Görsün. Sen o görmüyor gibi davranmaya devam et. Küçük kıza da bunun normal olduğunu anlatmalıyız.” Bu çözüm önerisinin özrü, kabahatinden büyüktür. Ben sorunu çok kısa sürede nasıl çözdüğümü, bildirim kabul görürse bildiri metnimde sunmak istiyorum. Tabii Sizlere de sormak isterim: “Siz bu soruna nasıl bir çözüm bulurdunuz?”
6 yorum
Tedavi edicilerin -burada öznemiz psikiyatrlar- tedavisi ile ilgilendiği kişilerin manevi-dini değerlerini bilmeleri gerekiyor. Dini-manevi değerlerini bilmezseniz tedavide noksan kalırsınız.
Tedavi bir zenaat işi. Siz nasıl başardınız bilmek isterim.
Manevi psikoterapi yoluyla…
“İhtirâz-ı ta’neden kalmakdadır âhım nihân
Bir hakikat kalmasın âlemde Allahım nihân ” Muallim Naci
” hakîkat “leri nihân bırakmaya hakkınız var mı?
Manevi pspkoterapi uygulamanızı izah etmelisiniz kanaatimce…
Teşekkür ediyorum. Bir psikiyatrın çözümü merak etmesi beni sevindirdi. Özde ahlaki algıyı ve utanma duygusunu kullandım. Kızımıza dedim ki, “Ben tuvalete girsem sen bana bakar mısın?” O da bakmayacağını bunun ayıp olduğunu söyledi. Ben de “Pekâlâ sen tuvalette iken Allah sana bakar mı?” dedim. Allah terbiyesiz olmadığı için bakmayacaktı. Dolayısıyla biz tuvalette iken Allah bize bakmaz… Sorun çözüldü…
Hocam, sizi bu tür bir eksikliği farkedip çözüm üretmeye çalışmanıza ilgili tebrik ediyorum. Batıda din adamları hastanelere gidip hastalara ruhani destek olarak doktorların verdiği maddi tedaviye destek olarak manevi tedavi ile yardımcı olmaları gayet doğal karşılanıyor. Neden bizim ülkemizde bu konuda bile bağnaz bir tutum izleniyor?
Dört yaşındaki çocuğun sıkıntısını çözme şekliniz de çok mantıklı. Acizane ilaveten annemizin bize bakım vermesinden utanmıyoruz, çünkü o bizim en yakınımız, C. Allah da bizi yaratan, yaşatan, anneyi de bize veren olduğu için O bize annemşzden de yakın, denilebilir bence.
Türkiye’de ağırlıklı bir kesim iletişim yoksunu. İdeolojik ve partizanca yaklaşımlar ciddi sorun oluşturuyor. Elbet biz de aşacağız sağduyu ile bir çok sorunu.