Yaklaşık üç sene önce bir sabah koştura koştura yetişmeye çalıştığım treni yakalama sevinciyle kendimi vagona atıp oturdum ve derin bir nefes aldım, “diyaframdan”. Tam nefesimi verirken “Allah Allah; tren niye boş ki?” düşüncesi zihnime hücum etmişti. Durumu anlamaya çalışırken bir baktım ki tren hareket etmeye başladı. Başladı da hareket eden tren benim bindiğim tren değil, tam karşısında duran trendi. O heyecanla yetiştim derken iki tren olduğunu “fark etme” yetimi kaybetmiş ve kendimi ilk önüme çıkan vagona atmıştım.
Yaşlanıyor muydum?
Unutkanlık mı başladı?
İleride demans, Alzheimer riskim var mı?
Yoksa şimdiden bu hastalıklar başladı da farkında mı değildim?
Buna benzer bir hikayesi olmayan kişiler (hadi 40 yaş üstü kişiler diyelim) parmak kaldırsın? Daha küçüklerin de çoğunda bu durumun olduğunu düşünüyorum; ama şimdilik kendi yaş grubumla sınırlandırayım.
Ne dersiniz? Unutuyor muyuz? Yoksa bilinçli olarak yıllar içinde; zihnimiz çok dolu olduğu, bu dolulukla oluşan anksiyetemizi yönetemediğimiz için; bazı şeyleri derinlere gömmeyi, ötelemeyi öğrendik ve şimdi de bunun yansımalarını mı yaşıyoruz?
Asistanlığa ilk başladığımda herkesin (hekim, hasta, hasta yakını….) ismini hatırlamaya aşırı özen gösterirdim, ve de hatırlardım. Sadece isimler değil, şikayetler, hikayeler, hastalıkları, kullandıkları ilaçlar, tetkik sonuçları gibi pek çok şeyi ezberden sayabilirdim. Gençlikten miydi?
Bazen gündüz gördüğüm hastamı geceye doğru arardım. Hiç unutmuyorum, inflamatuvar bel ağrısı olan genç bir kadın hastamı yeterli tetkik istemediğimi düşündüğüm için; ileride planladığımız akademik bir çalışma için telefonununu da not etmiş olmanın kolaylığıyla; saat 22:00’de arayıp bir sonraki sabah için polikliniğe çağırmıştım. Telefonunu not etmemiş olsaydım da bulmak için çok uğraşacağım kesindi tabi. Şimdi düşününce dudağımın kenarında ironik bir gülümsemenin işareti beliriyor. Bugünki “ben” bu tavrımın mesleğe yeni başladığımda; çok bilgi yüklenmiş olsam da; analiz ve sentez eksikliği, çok obsesyon, hata yapma korkusu, mükemmel olma uğraşı, tedavinin tümüyle bana bağlı olduğunu sanma gafleti neticesinde oluştuğunu düşünüyor. Belki de henüz farkına varamadığım daha pek çok neden de var, daha da ileri yıllarımda fark edebileceğin nedenler….
Ne oldu da isimleri unutup yüzleri ve hikayeleri ile hastalarımı hafızama kazımaya başladım?
Amacım bilimsel bir yazı yazmak değil. Pek çok bilimsel araştırma olduğunu biliyorum.
“Bu bir içini dökme postudur!” da diyemiyorum.
Bu yazı sadece düşüncelerin gel-gitlerinde kağıda (daha doğrusu telefonun notlar kısımına) düşme fırsatı bulmuş cümleler yığını olabilir.
Koşturmaca içinde geçen hayatımızda kendimizi analiz edebileceğimiz bir fırsat bulabilme şansımız ne kadar?
Yaşlanmadan yaş almak mümkün mü?
Ellili yaşlara az kalmışken…
Uzun, ama daha önemlisi sağlıklı yaşamanın sırlarını araştırdığım yaşlarımda benim için uygun tempo, sağlıklı beslenme, iyi uyku, yeterli egzersiz ve huzur dolu muhabbetlere “Hoşgeldiniz hayatıma” diyorum.
Tersini (özellikle koşturmaca ve de vakit yoksulluğu) elimin tersiyle iteleyerek biraz daha “dolu dolu” yaşamaya doğru kucak açıyorum.
Hoşgeldin 2025
3 yorum
Son zamanlarda, cevabını aradığım sorular ve samimi güzel sohbet tadında, bir yazı. Emeğinize sağlık
Sayın Hocam, yaşımız ilerledikçe işlerimiz azalmıyor, maalesef katlanarak artıyor, beynimiz planlamamız gereken işler ile çok dolu olduğu için çoğu zaman unutkanlık problemi yaşıyoruz. Bu safhada hatırlamak istediğimiz konularda seçici davranıyoruz. Yeni mezun olduğumuz dönemlerde hastalar ve hastalıklar ile daha çok meşgul oluyorduk, şimdi özellikle akademisyenlikte iş yükümüz daha çok arttı. Bizde her yıl bir ay fındık toplanır. Annemin bir sözü vardır: ‘Bize bir ay fındık ayı, size her ay fındık ayı’. Sözün kısası hocam, yaş almamızın unutkanlığımızda etkisi olduğu tartışılmaz, ancak unutkanlığımızın asıl sebebi zihnimizin çok meşgul olması ve algıda seçiciliğimizin zamanla değişmesi. Kaleminize sağlık… Saygılarımla…
Yaslaniyoruz…..