Bilindiği gibi, yaşlılara saygı ve özen gösterilmesi her toplumda ve kültürde gelenek görenektir. Ne var ki sıklıkla sözü edilen bu hasletler genellikle söylemde kalmakta, eyleme dökülmemektedir. Kaldı ki yaşlıya saygı gösterilmediği gibi, yaşlı birey çeşitli alanlarda istismara uğramaktadır.
Aslında yaşlı istismarı tarih boyunca her toplumda, her etnik grupta her kültürde karşılaşılan bir sorun olmakla birlikte, ilk kez 1970’li yıllarda Amerikan toplumu tarafından ele alınmış ve 1979 yılında özel yaşlı istismarı yasası hazırlanmıştır. “Uluslararası Yaşlı İstismarının Önlenmesi Kuruluşu”na göre yaşlı istismarı “Yaşlı bireyin sağlık ve iyilik hâlini tehdit eden veya zarar veren herhangi bir davranış ve belli bir zaman dilimi içerisinde bir yetişkin tarafından yaşlının o kültürde kabul edilmeyen bir davranışa maruz kalması” biçiminde tanımlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütünün Toronto Bildirgesi’ne göre ise yaşlı istismarı; “Güven beklentisi olan herhangi bir ilişkide yaşlıya zarar veren ya da strese sokan tek ya da tekrarlayan uygunsuz davranışlarda bulunulması”dır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 1982 yılında Viyana’da yapılan ilk “Dünya Yaşlanma Asamblesi”nde; yaşlanma süreci özellikleri ve sorunları ele alınmış, “Bağımsızlık, Katılım, Bakım, Kendini Gerçekleştirme, İtibar” başlıkları altında sıralanan ilkeler benimsenerek tüm dünyada yaşlanma konusunda düşünce ve planlama sürecine yol göstermiştir, denilmekle birlikte, bunların tam anlamıyla dikkate alınmadığı görülmektedir.
Evde olduğu kadar kurumlarda da yaşlıların istismar edildiği yazılı ve görsel basında çıkan haberlerden anlaşılmaktadır. Ancak, yakın gözlem ve deneyimler bu sorunun söylenildiğinden yaygın ve ciddi boyutta olabileceğini düşündürmektedir. Yaşlının kendisine yapılanlardan yakındığında suçlanacağı ve daha kötü davranılacağı, kimsenin kendisine inanmayacağı korkusu ile sessiz kalması bu düşünceyi desteklemektedir. Yaşlı bir kurumda barındırılıyorsa; kurum yönetimi ve çalışanlara güvensizlik, çaresizlik duygusu ve nereden yardım alabileceği konusunda bilgi eksikliği, en önemlisi de sorunlarını paylaştığında kendisine neler yapılabileceği kaygısı sorunun su yüzüne çıkmasını engelleyebilir. Ancak yaşlı bunlardan kaçınmak için içine kapanırken yine istismarın bir türü olan ihmal gibi bir durumdan zarara uğramaktadır,
Yaşlı istismarı; fiziksel, psiko-sosyal, ekonomik, hak istismarı, cinsel ve ihmal olmak üzere çeşitlilik gösterir.
Fiziksel istismar: Tokatlama, yumruklama, iteleme.
Psiko-sosyal istismar: Yaşlıya bağırma, hakaret etme, onu suçlama, aşağılama, korkutma ve tehdit etme, gözetleme, çevresiyle iletişimini engelleme tarzıyla olur. Yaşlıyı kararların dışında bırakma, sözlü taciz etmek ve sindirmeye çalışma, onu görmezden gelme, önemsememe, değersizleştirmeye çalışma, dinlememe, konuşmasına izin vermeme ve hareketlerini kısıtlama ve kendisiyle alay etme gibi davranışlar da psiko-sosyal istismar kapsamına girer. Bir kurumda bizzat gözlemlenen bu tür tutum ve davranışlar, “En iyisi böyle ise diğerleri nasıl acaba?” sorusunu akla getirmektedir.
Ekonomik ve hak istismarı: Yaşlı bireylerin sivil ve hukuki haklarının gasp edilmesi, yasa dışı yollarla mal varlıklarının, parasının, banka ve emeklilik hesabının ya da diğer değerli varlıklarının kullanılması bu kapsama girer. Vasiyet değiştirme, emekli maaşı ve mal varlığını kuruma bağışlamaya zorlama, bahşiş ve hediye bekleme ve kabul etme, para ya da mal karşılığında ömür boyu kaliteli bakım ve koruma sözü verilmişken sözünü yerine getirmeme aynı kapsam içindedir.
Yaşlı ihmali: Yaşlının dikkatsizlik ya da kasten yaşamsal temel gereksinimlerinden yoksun bırakılması, sağlığının bozulması ve bağışıklık sisteminin çökmesiyle hastalıklara yatkınlığının artmasına neden olunması, tıbbi tedavi ve bakımının karşılanmaması yaşlı ihmalidir. Güçsüz, yalnız, akıl sağlığı bozukluğu ya da depresyonu olan, gereksinimlerini karşılamada yetersiz, başkalarına bağımlı yaşlı bireyler yukarıda anılan istismar çeşitleriyle karşılaşmada riskli grubu oluştururlar.
Yaşlı istismarı ve ihmalinde kurum müdüründen kaynaklanan etkenler:
Müdür olarak atanan kişinin yöneticide olması gereken nitelik, bilgi, beceri, deneyim yoksunluğu nedeni ile görev ve sorumluluk bilincinde olmaması. Özgüven eksikliğinden ötürü sürekli savunma çabası ile karşısındakini dinleyememesi ve duymaması, empati yapamadığından acılarına duyarsız kalması. Otokontrolünü kaybederek yaşlılara sözel şiddet uygulaması, onlara ayrıcalıklı davranması, profesyonellikten uzak ilişkilerle yaşlılar hakkında yalan yanlış bilgileri doğru gibi kabul ederek onları istismar etmesi bu kapsama girer. Müdürün, yönetiminden sorumlu olduğu çalışanların yaşlıların istismar ve ihmaline karşı duyarsız kalması, görevlerini yapmamalarına göz yumması da yine bu tür istismar konusudur.
Yaşlı istismarının önlenmesi:
Kurumlarda yaşlı istismarının önlenmesinde öncelikle istismarı hazırlayan etkenlere bakmak gerekir. Hizmet verilecek bireylerin durumu, özellikleri ve gereksinimleri bir kurumun işleyişine yön verir. Bu yüzden kurumda kendisine hizmet sunulacak yaşlıların iyi tanınması son derecede önemlidir. Bu husus aynı zamanda kuruma alınacak görevlilerin mesleki ve bireysel özellikleriyle ilgili kriterlerin saptanmasında belirleyici rol oynar. Kurumda çalıştırılacak müdür, hekim, hemşire, sosyal hizmet çalışanı ve diğer personelin seçiminde anılan kriterlere özenle uyulur.
Personel işe alındıktan sonra yaşlıya sözleşme ile vaat edilen kaliteli hizmet ve huzurun sağlanması, saygılı davranılması müdürün öncelikle bazı kişisel özelliklere sahip olmasıyla olasıdır. Bunun için müdürün ruh ve beden sağlığının yerinde olması, kötü alışkanlıklarının olmaması, kendi sorunlarını işinden uzak tutması, hangi yaşta olursa olsun çevresine iyi örnek ve her şeyden önemlisi vicdan sahibi olması beklentiler arasındadır. Kendine güven ve otokontrol da, zaman yönetimi bilinci yine kişisel özellikler arasındadır. Müdür diğer personelde de aynı özellikleri arar.
Müdür işe alınan elemanın görevine uyumundan, hizmetin yaşlıya eksiksiz sunulmasından, denetlenmesinden, değerlendirilmesinden ve sürekli eğitiminden sorumludur. Müdür bunları yaparken kurumda varlık nedeninin yaşlıyı yönetmek değil, çalışanı yaşlıya beklenilen kalitede sunulmasını sağlamak için yönetmek olduğunu hiçbir zaman unutmaz ve bunu çalışanlara da benimsetir.
Yaşlıya vaat edilen hizmetin eksiksiz sunulmasında kurumdaki üniteler arası koordinasyonun sağlanması ve hastaya odaklı ekip çalışması çok önemlidir. Bunu sağlamak da yine müdüre düşer.
Kurumda hiyerarşik yapının oluşturulması, ast-üst ilişkilerinin belirlenmesi, arkadaşlık ilişkilerinin iş ilişkilerine karıştırılmaması müdürün her konuda başarısını artırır. Ancak bunu sağlayabilmek ve ilişkileri profesyonel düzeyde tutmak, müdürün kendisine olan güven duygusu ile bağlantılıdır. Doğal olarak güven duygusu yapılan işe uygun eğitimle kazanılır. Bugün huzurevleri gibi kurumların hekim, hemşire, psikolog ve sosyal hizmet çalışanı gibi meslek sahipleri tarafından yönetilmesini öngörmektedir. Ancak yapılan işin önemi nedeni ile anılan mesleklere ilişkin lisans üzerine yönetimde yüksek lisans ve yaşlı bakımında kurs almış olmaları kurumlarda verilen hizmetin kalitesini artırır. Tüm söylenilenler aynen yerine getirilse dahi bu kurumların bağlı oldukları bakanlık ve cemiyetler tarafından rutin olarak denetlenmesi hizmet veriler bireylerin durumu nedeni ile son derecede önem taşır. Çünkü huzur evlerinin dışarıdan denetimsizliği ile yaşlı istismarı arası sıkı bir ilişki olduğuna ilişkin pek çok deneyim, gözlem ve örnek vardır.
“Yaşlı İstismarı” Türk Ceza Kanunu açısından suçtur. Tespit edildiğinde adli makamlara bildirim zorunludur.
Madde 97. (1) Yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi hâline terk eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Terk dolayısıyla mağdur bir hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunur.
Madde 98. (1) Yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hâl ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhâl ilgili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi durumunda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Yararlanılan kaynaklar
• Yaşlı İstismarı (2016) Uzm. Dr. Berna Şenel.
• Yaşlı İstismarı ve İhmali (2008) 75 Prof. Dr. Nuran Akdemir ve ark.