Çok sevdiğim bir arkadaşımla geçenlerde karşılaşınca; “İkide bir şu yaşlanma konusunu gündeme getirme, moralimiz bozuluyor.” diyerek bana sitem etti, ama yapacak birşey maalesef yok ve yine “yaşlanma”, başka bir boyutu ile karşımıza çıkıveriyor.
Eskiden insanlar erken yaşta evlenip çoluk çocuk sahibi olurlardı. Erkek askerden geldikten sonra, kız da 20’li yaşlarda ya da daha erken evlendirilirdi. Ülkelerin sosyal ve ekonomik gelişmelerinin yanında dünyadaki globalleşme, insanların kültürel değerlerinde ve yaşam tarzlarında da önemli ölçüde değişimlere neden olmuştur. Bu sosyolojik olayın iyi ya da kötü yönlerini bir kenara bırakarak, bizimle ilgili kısmı olan geç evlenmelere dair birkaç söz söylemek istiyorum.
Ünlü “Nature” dergisinde (Vol. 488, sayfa 471-475, 23 Ağustos 2012) geçen ay, çocuklardaki hastalık riski ile baba yaşına bağlı olarak oluşan de novo, yani kendiliğinden oluşan mutasyonlar arasında önemli bir ilişki olduğuna dair bulguların yayımlanmasıyla birlikte, gerek iç ve gerekse dış basında hemen haber yapılmaya başlandı. Bu yayın organlarından benim görebildiğim bazıları şöyle: BBC, New Scientist, Independent, Hürriyet, Yeni Sabah, BBC Türkçe vb.
Ekonomik, kültürel, sosyolojik vs. nedenlerle evliliklerin daha geç yaşlarda yapılması ve dolayısıyla daha geç yaşlarda çocuk sahibi olunması bazı genetik sorunları da beraberinde getirmiştir. Gerçi ortaya çıkan sorunlara karşılık, prenatal tanı ve preimplantasyon genetik tanı gibi çözüm yöntemleri de bulunmuş olmasına karşın insanoğlu hâlâ çözülemeyen binlerce sorunla karşı karşıya bulunmaktadır. fiimdiye kadar, özellikle kromozomal bozukluklar sonucu sakat ya da hasta bir çocuğa sahip olmanın sorumluluğu hep annede aranmıştır. Zira yumurtaların oluşumu sırasında belirli bir yaşın üzerindeki anne adaylarında (genellikle 30 yaşın üzeri) kromozomal bozukluklar genç anne adaylarına göre katlanarak artmaktadır. Örneğin; Down sendromu böyle oluşan hastalıklardan biridir. Onun için anne adaylarına hep daha erken yaşta evlenmeleri önerilmiştir.
Yukarıda sözü edilen araştırmayla, etkileri az çok zaten bilinmekte olan baba yaşının çocuklara aktarılan mutasyonla doğru orantılı olduğu, hatta katlanarak arttığı kanıtlanmış olmaktadır. Örneğin; araştırmacılar, 20 yaşındaki bir baba çocuğuna 25 mutasyon aktarırken 40 yaşındaki bir babanın 65 mutasyon aktardığını bulmuşlardır. Ayrıca, babanın bir yıl yaşlanması çocuğuna iki mutasyon daha fazla aktarmasına neden olmaktadır, yani baba adayı her yaşlandığı yıl için mutasyon birikimine iki mutasyon daha eklemekte ve çocuktaki mutasyonların yüzde 97 kadarı babadan geçmektedir.
Çocukların anomalili doğmalarından babaların da en az anneler kadar sorumlu olduğunun ortaya konmasından sonra bazı araştırmacılar şöyle bir genellemeye gitmektedir: “1870 yılından beri, sanayileşmiş ülkelerde babaların ortalama yaşı sürekli artış gösterirken aynı dönemde otizmde de artış görülmektedir. Bu artışın nedeni kısmen de olsa baba yaşının artmasıdır.”
Bir de madalyonun öteki yüzüne bakmakta yarar var: Her de novo mutasyon ille de zararlıdır ya da hastalık yapacak diye birşey yoktur. Hatta insan türü için çok yararlı mutasyonlar da oluşmuş olabilir. Fakat bizim konumuz hastalık olduğu için hep zararlı olanların dikkate alınmasını öneriyoruz.
Sonuç olarak, ideal olan, insanların erken yaşta çocuk sahibi olmalarıdır. Eğer olmuyorsa ya da olamıyorsa, bazı sorunları önlemek için yapılacak şey, bazılarının önerdiği gibi yumurta ve/veya spermlerin uygun zamana kadar saklanmasıdır.
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.