Ana rahminde ovum, en beğendiği spermle birleştiğinde XX kromozomlu zigotla Türk kadının(!) öyküsü başlar. Aile, kız değil, erkek istiyorsa yaşamın daha ilk dakikalarında kayıp başlamıştır. Çocukluktan itibaren cinsiyete göre beslenme, eğitim ve özgürce yetişmede fırsat eşitliği yoktur. Erkek çocuklarda fiziksel ve sosyal gücü istendik düzeye çıkarmada toplumca destek sürerken kız çocuklarının az eğitimle iyi bir eş ve anne olması hedeflenir.
Erkek çocuğu, büyümesi ve gelişmesini gururla ilan ederken kız, kadınsı gelişimini saklamaya çalışır. Erkeğin aksine bu gelişim ve olgunlaşma; gurur yerine utanmayı; dolayısıyla kadın kimliğini kabulde sorunu doğurur. Edilgen yaşam, boyun eğici tutum, sorunlardan kaçma, öğrenilmiş çaresizlik, evdeki baba baskısı, evlenince koca ve de kayınvalide baskısı ile sürer gider. Kendini ve kadınlığını tanıyamadan, kabul ve ifade edemeden geçen yıllar sonrası meydana gelen menopozla kadının, yaşamında sıkıntı yaratan kadınlık gitmiş ve daha özgür olmuştur; ailesi ve çocukları tarafından sayılıp, kabul görür olmaya başlamıştır. Bu arada östrojen salımı azalmış, cildi kurumuş, kırışmış, osteoporozu gelişmiş, ilgi, isteği ve yaşam sevinci azalmış ya da demans gelişmiş umurunda mı? İlk defa çevresi tarafından varsayılıyor ve kabul görüyor ya! Ne güzel yaşlanmak, hoş geldin özgürlüğüm…
Ya da ana rahminde XY kromozomlu diğer bir zigot öyküsünde ise; alkışlarla düğün bayramla dünyaya gelen, elverdiğince şımartılan Türk oğlan çocuğunun(!); her defasında güçlü, akıllı, başarılı bir delikanlı ya da baba olması beklenir. Yaşamı boyunca hazır olda duran bu erkek, yaşlanınca tükenir ve çocuklaşarak yaşlanmanın dayanılmaz hafifliğini yaşamağa başlar.
Kültürel değerlerimiz, gelenek göreneklerimizle yoğrulan çocukluğumuz, gençliğimiz ve yetişkinliğimiz derken usulca geliveren yaşlılığımızda cinsiyetimizin etkilerini hala yaşarız… Cinsiyetimizin bazı özelliklerinin yaşlılığa teğet yansımalarına bakacak olursak:
Erkeklerin yasını tutan genelde kadınlar:
Kadınların ortalama yaşam süreleri erkeklerden uzun. Ülkemizde son verilere göre ömür uzunluğu ortalaması erkekler için 68 kadınlar için 73’tür. Bu ömür uzunluğu her ne kadar çocukların evliliğini görmek ya da torunları kucaklamak anlamında pozitif olarak yorumlansa da birçok kadın eşinin ölümüne bağlı matem süreci yaşayacak ve belki de depresyona girecektir. Ya da hayat arkadaşının ölümü ile yalnız kalan kadın, torunlarının bakıcısı olarak kızının ya da oğlunun yanında yalnızlığına çare üretmeye çalışacaktır. Ya da kendini ifade edemeyen kadında sorunların bedende ifade bulduğu somatiform bozukluğu daha fazla oranda görülecek; geçmeyen ağrıları, bir türlü iyileşmeyen hastalıkları ile bu kadınlar, ailelerin çekilmez yaşlılar olacaklardır.
Kadınlar erkeklere göre daha uyumlu:
Erkekler, şiddete, suça, cinayete, kazaya ve yaralanmaya daha yatkın, kadınlar ise işbirliğine daha yatkınlar. İnsanın önemli olduğu ve ilişkilerin teşvik edildiği işlerde kadın ağırlığı var. Dolayısıyla kadın yaşlının toplumda ve ailede daha fazla kabul gördüğünü, barındırıldığını görüyoruz. Dolayısıyla huzurevlerinde kalan erkek sakinlerin oranlarının kadınlara göre daha fazla olduğu görülmektedir.
Kadınlar beyinlerinin iki tarafını da kullandığı için kendi duyguları kadar başkalarının da duygularının farkındalar. Duygusal açıdan daha hassas olan beynin sağ yarısı, analitik ve konuşma yetenekleri bakımından daha ileri olan soldaki yarıya daha fazla bilgi aktarabiliyor. Bu durum, duyguların konuşma ve düşünce süreçlerine daha kolay dâhil edilmesine olanak sağlıyor. Bu demektir ki; kadınlar, yaşlanmalarına rağmen empatik davranmada, gençleri anlamada ve ailenin duygusal sorunlarını çözmede erkeklere göre daha başarılıdır.
Erkekler, genel olarak mekânsal ve yön bulma konularında kadınlardan daha yeteneklidir. Dolayısıyla torunları parka götürüp, eve kaybolmadan kolayca dönmede dedeler ninelerden daha başarılıdır.
Kadınlar, ortalama olarak, sözcük hatırlama veya özel harflerle başlayan sözcükleri bulma konularında, ayrıca aralarında benzerlikler bulunan parçaların eşleştirilmesinde erkeklerden daha başarılıdır. Dolayısıyla nineler, torunlara masal anlatmada ya da onlarla bulmaca çözmede dedelerden daha başarılı olabilirler.
Cinsiyet farklılıklarını işleyen bilim adamları, erkeklerde sol ve sağ beyin yarıkürelerinin simetrik olmadığına; kadınlarda simetrinin daha belirgin olduğuna inanıyor. Bu demektir ki; bilişsel bozulmaya rağmen günlük yaşam aktivitelerini sürdürmede kadınlar, erkeklere göre daha yedeklidirler. Örneğin eşi ölen kadınların, erkeklere göre yaşamını daha kolay yönettiği ve eşi ölen erkeklerin de yaşamlarını sürdürmek için kadınlara göre evlenme oranlarının daha fazla olduğu bilinmektedir. Sözün özü; eğer siz, mutlu ve gülümseyen bir yüzde oluşan tatlı kırışıklıklarla ve okşanarak beyazlayan saçlarla yaşlanmıyorsanız; eğer yüzünüz, çekilen çilelerle derinleşen kırışıklıklarla ve ağaran saçlarla soluyorsa ve eğer bastonunuzdan başka tutunacak bir dalınız yoksa, hangi cins olursanız olun fark etmez!