Türkiye, yetmişli yıllarda iki kez doksanlı yıllarda üç kez ekonomik krize maruz kalmıştır. Sıkça yaşanan bu krizler, gündelik yaşantımızı zorlaştırmış ve bizleri fakirleştirmiştir.
Dünya nüfusunun yaklaşık beşte biri yoksuldur. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), ekonomik kriz nedeniyle, 2009 sonunda işsizlerin sayısının 20 milyon, çalıştığı halde günde 1 doların altında kazanan yoksulların sayısının 40 milyon, 2 doların altında kazanan yoksulların sayısının da 100 milyon artabileceğini açıklamıştır. Son verilere göre Türkiye’de her yüz yetişkinden 10’u işsizdir.
İnsan Hakları Bildirgesinin temel dertlerinden biri yoksulluk olup bildirgenin 25. maddesi “Herkesin gerek kendisi, gerek ailesinin insanca yaşaması için yiyecek, giyecek ve konut gibi temel gereksinimlerinin karşılanmasına, sağlığına ve esenliğine uygun bir yaşam düzeyine; işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılıkta ya da yoksul kaldığı durumlarda, güvenliğe hakkı vardır”der.
Araştırmalar, işsizlik ve yoksulluğun fiziksel hastalıkların yanı sıra depresyon, bunaltı bozuklukları ve davranış bozuklukları gibi ruh sağlığı sorunlarına yol açtığını göstermiştir. Ekonomik krizin yaşandığı 1987-1996 yılları arasında işsizlik ve ruh sağlığı arasındaki ilişkiyi araştıran 16 çalışmanın 14’ünde; işsizliğin psikolojik iyilik halini bozduğu görülmüştür.
Ekonomik krizden en fazla etkilenenlerin dar gelirli grubuna girenler, SSK, Bağ-Kur emeklileri ve tarım sigortalıları ile yaşlılık aylığı alan vatandaşlarımızdır.
Günlük rutinlerin değişmesi, amaç ve sosyal çevre kaybı, gelirde azalma gibi sorunlar yaşlılıkta yetersizlik ve işe yaramazlık duygularını arttırır. Hepimizin bildiği “Gençler için ölüm, yaşlılar için fakirlik zordur” deyişine göre; yeni durumlara uyumu zorlaşan yaşlının emeklilik ya da işsizlik nedeniyle yaşadığı ekonomik sıkıntı ve geçim derdi yaşamını çekilmez hale getirebilir. Yaşlı bireylerin ekonomik durumlarında iyileştirme, son yıllarda üzerinde çalışılan önemli bir konudur. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde emekli aylığı yaşlı bireylerin temel geçim kaynakları anlamındadır. Emeklilikten sonra görülen gelir kaybının telafisi; emeklilik sonrası çalışmalarda hükümetin koyduğu sınırlama, emeklilik maaşlarında (milletvekillerine yapılan kıyak artışlara karşın) cüzi artışların olması, ekonomik krizle işten çıkarmaların yaşlı ve kadınlar aleyhine artması gibi nedenlerle mümkün olamamaktadır.
Yaşlıların bir diğer gelir kaynağı, kişisel birikimleridir. Yaşlılar gençlerden daha az borca girerler, daha az para harcar, daha fazla biriktirme çabası gösterirler. Gelecek güvencesi için ya da kefen parası için kıyıda köşede biriktirilen bu paralar, son günlerde-ekonomik krizle birlikte- işsiz kalan çocuk ve torunların göz koyduğu birikimler olmuştur.
Gelir kaynağı olmayan muhtaç yaşlılar için yapılan sosyal yardımlar, yaşlıyı öldürmeyen, aynı zamanda güldürmeyen yardımlardır. Nasıl mı?
Basında yer alan önceleri Ziraat Bankalarından verilen ve daha kolay dağıtılacağı sanılarak PTT şubelerinden ödenmeye başlayan 2022 sayılı Kanun kapsamında herhangi bir Sosyal Güvenlik Kurumundan bir gelir veya aylık hakkından faydalanmayan “Muhtaç” Türk Vatandaşlarından, 65 yaşını doldurmuş yaşlıların PTT Bank’ta uzun kuyruklar oluşturduğu, izdiham yaşandığı ve gün boyu dişlerinin kovuğuna girmeyecek kadar az parayı almak için aç ve susuz bekleştiği haberi gibi…
Bir diğer örnek ise ; emekli maaşıyla geçinemeyen yaşlı karıkocaya gelir durumu iyi çocuklarından yoksulluk nafakası alabilme mücadelesi ile ilgili haberdir. Geçinemediklerini ifade eden yaşlı çift, çocuklarından \’yoksulluk nafakası\’ alabilmek için dava açar. Yaşlı çift SSK\’dan aldıkları emekli maaşı ile geçinemediklerini anlattır. 150 YTL kira ödeyen çifte, maddi geliri iyi çocukları tarafından ayda 300 YTL nafaka ödenmesi talep edilir. Yerel mahkeme davayı reddeder. Gerekçede “Babanın 332 YTL yaşlılık aylığı aldığı, gıda yardımlarını geri çevirdiği, boyasız ayakkabı giymediği ve sürekli kahveye gittiği” ifade edilir. Karar Yargıtay\’da oybirliği ile bozulur. Bozma kararında yoksulluğun tanımı “Yeme, giyinme, barınma, ulaşım, kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanlar yoksul sayılır” biçiminde yapılır…
Bu dava ile, hem yoksulluğun tanımı yapılmış hem de yoksul olan anne ve babalara hukuksal güvence sağlanmıştır. Ataya, gelenek görenek ve değerlere saygının bozulduğu, yargının da yıpratılmaya çalışıldığı şu günlere ve İnsan Hakları Bildirgesi’nin 25. maddesine anlamlı bir örnek,”Anlayana sivrisinek saz…”