Hekimlik mesleğinin saygınlığının, toplumda giderek kaybolduğundan rahatsız mıyız? Kıdemli meslektaşlarımızı gördüğümüzde, “Sizin zamanınızda hekimlik yapmak varmış” demek içimizden geliyor mu?
Henüz geleneksel yapısı bozulmamış küçük yerleşim yerlerine gittiğimizde, hekim olduğumuzu öğrenen vatandaşların bize gösterdikleri saygı ve ilgiden memnun oluyor muyuz?
Hekimlerin “gözü paradan başka bir şey görmeyen” tipler olarak tanımlanması bizi kızdırıyor mu? Kimi hekimlerin, hastalarına uyguladıkları stentler, protezler karşılığında medikal firmalardan çıkar sağladıklarına dair söylentilere üzülüyor muyuz? Medyada, çarşaf çarşaf hangi hekimin çocuğunun okul masraflarını hangi firmanın karşıladığı; yaz tatilini kimin finanse ettiğiyle ilişkili haberlerin yayınlanmasına tepki duyuyor muyuz? Eğer bu sorulara “Evet” diyenlerden isek, 1 Ocak 2008 itibariyle “yatarak tedavi gören hastalara kullanılacak ilaç ve tıbbi malzemenin, hastalara reçete edilmeyip, hastaneler tarafından karşılanması” uygulamasını canla başla desteklememiz gerekir. Eğer bu uygulamaya karşı duruyor, soğuk bakıyor, sessiz kalıyorsak; o takdirde yukarıda sözünü ettiğimiz sorunlardan şikayetçi olmamız gerçekçi olamaz.
Hayır, bu uygulamanın hizmette bazı aksamalara neden olabileceğini, kimi hastaların sağlığını riske edebileceğini, bazı hastanelerin buna hazır olmadığını göz ardı ediyor değilim. Fakat bu gerekçelerin hiçbiri, söz konusu uygulamayı gereksiz veya yanlış kılmaz. Uygulamaya geçiş ve hazırlık süreci ile uygulamayla ilgili kurallar konusunda olumlu eleştiri ve önerilerde bulunabiliriz. Ama uygulamadan vazgeçilmesine gönlümüz razı olmaz.
Hastane koridorlarında, poliklinik önlerinde, nasip-kısmet peşinde tıbbi malzeme satıcıları; filan marka-model malzemeyi, şu işletmeden almak üzere yönlendirilen hasta ve hasta yakınlarının zihinlerindeki kuşkular; güvenmediği malzemeyi hastasına uygulamak zorunda kalan meslektaşlarımızın sıkıntısı bizi huzursuz ediyorsa, hastayla-hekim arasında bu tür parasal işlemlerin olabildiğince ortadan kaldırılmasına taraftar olmalıyız. Çünkü: bu uygulamayla, can derdine düşmüş hasta ve hasta yakınlarının panik halinde ilaç ve tıbbi malzeme temin etmek için koşuşturmak zorunlulukları ortadan kalkacaktır. Hasta ve hasta yakınları, çoğu zaman sosyal güvenlik kurumunun karşıladığı bedeli aşan malzeme için, fiyat farkı ödemek zorunda kalmayacaktır.
Doktorlarla, eczaneler ve tıbbi malzeme firmaları arasında gizli çıkar ilişkisi olduğuna dair iddiaların rasyonelliği kalmayacaktır. Hekimler, kalitesine güvendikleri, hastasına uygun gördükleri ilaç ve tıbbi malzemeyi ihale yöntemiyle en uygun fiyata kurumlarına aldırtabileceklerdir. Hastaneler, yaptıkları bu harcamaların karşılığını, üzerine kârlarını ekleyerek sosyal güvenlik kurumunda geri alabileceklerdir.
Hekimler ve hekim örgütleri olarak, sağlık sisteminde hastalarımızın işlerini kolaylaştıracak, halkımızın yararına olan değişikliklere sahip çıkmaz ve destek olmaz isek, mesleğimizin kamuoyundaki itibar ve saygınlığını yükseltemeyiz.