Yaz daha gelmeden, aylar öncesinden, ılık rüzgârlar gibi sevinci gelir, içimize yerleşir. Bu yaz ne zaman tatile çıkılacak, nerelere gidilecek… Kimlerle gidilecek… Turlar, planlar, programlar… Mağazalar yazlıkları çoktan çıkarmışlardır bile. Alışveriş merkezlerinde, dükkân vitrinlerinde gözünüze sokacak şekilde öyle bir koyarlar ki, baksanız olmaz bakmasanız olmaz, almasanız hiç olmaz. Her sene aynı giysiler olur mu hiç. Bu yılın moda renkleri neler? Öncesinde çocukları da hazırlamak lazım.
Yazı kim sevmez. Okullar tatile girer, eğitim biter, öğrenciler, okul idarecileri, öğretmenler, velilerde bir sevinç bir sevinç.
Ben yaz aylarını bir anlamda hem severim hem de sevmem. Severim, bu sayede çalışma ortamından geçici de olsa bir süre uzaklaşırım. Herkes gibi ben de tatil yaparım. Yeni yerler görürüm, bilmediğim yollardan giderim. Eskiden çoluk çocuk cümbür cemaat giderdik tatile. Şimdi, çocuklar evlendi. Onlar artık kendi çocuklarıyla ayrı tatil yapıyorlar. Eşimle birlikte sessizliğin dinginliğini dinliyorum yine sessizce. Karşı ağaçtan devamlı seslenen ağustos böcekleri mi, yoksa çekirgeler mi. Gündüzleri hangisi, geceleri hangisi saz çalıyor. Karşıdan pat pat pancar motor sesi geliyor. Orhan Baba yine balığa çıktı galiba.
Tatilde mecbur kalmadıkça yola bile çıkmam, şehrin gürültüsüne girmem. Öyle beş yıldızlı falan, aşırı kalabalıklar, konserler, onlar gençlere göre yerler.
İşte, yaz aylarını bu nedenle severim ben. Ama başka bir nedenle de sevmem ben yazı. Maalesef, yaz aylarında hiç üretemiyorum. Hiçbir şey yazamıyorum. Hani gazeteniz yazın tatile çıkmasa, yaz aylarında hiç basılan yazım olmayacak. Şükür onlar da tatildeler.
Neleri yapmayı tasarladım ben? Tatili geçireceğim yerlere pek çok kitabı da birlikte getirdim. Bilgisayarım zaten hep yanımda. Her daim açık da, salt müzik dinlemekten, arada bir internete girmekten başka bir şeye yaramıyor. Sizi bilmem ama yaz aylarında üretim olmuyor arkadaşlar ya da ben üretemiyorum.
Aşırı sıcak bölge ülkeleri arasında çok gelişmiş bir ülke var mıdır acaba? Gelişmiş ülkelerin nedense hemen tamamı soğuk bölgelerden. Soğuk, insanı disipline ediyor. Üretime zorluyor. Sıcak ise bunaltıyor, mayıştırıyor. Afrika, Orta Doğu sıcak ve geri, Kuzey Amerika, Avrupa, Japonya soğuk ve ileri. Hemen karşıt fikir söyleyenleri duyar gibi oluyorum. Ne demişler, istisnalar kaideyi bozmaz. Meksika sıcak, millet siestada, kuzeyi ise malum. İtalya’da, güneyde tatil, kum ve denizden başka bir şey yok, ülke ekonomisinin bel kemiği, üretim sağlayan sanayi ve fabrikalarsa hep kuzeyde.
Eylül, ekim geldi, Ankara’da artık havalar da serinledi. Tatil bitti, okullar açıldı, şehirler yeniden doldu taştı, tatilciler döndü. Şimdi çalışma ve üretim zamanı. Kaldığımız yerden yeniden başlamak gerek. Eski projelerin tamamlanması, yeni projelerin planlanması, gençlerin isteklerinin karşılanması gerek.
Sabah trafikleri giderek artıyor. Evden biraz daha erken çıkmak daha akıllıca.
Çocukların okul kayıtları, giysileri hepsi tamam mı? Eskiden tatil için genellikle baba ocağına, memlekete gidilirdi. Tatil dönüşü de boş gelinmez, tarhana, erişte, bulgur, salça, kuru fasulye, nohut gibi kışlık erzaklar getirilirdi. Çoğu marketlerde bulunsa da memleketten gelenin tadı bir başka denilirdi…
İlk ve orta dereceli okullar, derken üniversitelerde de eğitim yılı başladı. BAP projeleri, asistanların yarım kalan tezleri ne oldu acaba?
Eylül geldi, şimdi iş zamanı, üretim zamanı. Laga lugayı, lafı bırakalım, işimize bakalım.