Her insanın istediği dinden, ırktan, uyruktan insanlarla evlenme hakkı vardır. Evlilik sözleşmesi her kültürün geleneğine göre gerçekleştirilir. Sözleşme, eşlerin ortak onayı ve en az iki kişinin şahitliğinde toplumla paylaşılır.
Irk, din, asalet, cins, zenginlik eşlere hiçbir durumda üstünlük sağlamaz. Esas olan sözleşmenin şartlarıdır.
Düşünce özgürlüğü doğaldır ve dokunulamaz.
İnsanın yaşamını evrensel değerlere göre yönlendirmesi hakkıdır. Bu değerlerin esasını düşünce, akıl kavramları oluşturur.
Akıl evrensel değer olarak her insanda vardır. Buluğ çağından sonra aklı kullanıp kullanmama sorumluluğu başlar. İnsanın kendi ile ilişkilerini, yaratıcı ile ilişkilerini, çevresi ile ilişkilerini kurma ve onlardan sonuç çıkararak kendini yönetmenin aracı “akıl”dır.
Akıl işletilmedikçe üretim olmaz.
İşletilen akıl insanın kendini yönetmesini gerçekleştirebilir. İnsanın kendi ile, yaratıcı ile ve çevresi ile çok boyutlu gözlemlerde bulunarak düşünce üretmesi aklın harekete geçmesini sağlar.
Harekete geçen “düşünen akıl” kavramı ve değeri, hayatı okumayı gerçekleştirir. Böylece karar verme süreçlerini evrensel insan hakları ilkelerine ya da değerlerine göre gerçekleştirir. Bu da insan olmanın onurunu ve işlevini hayata geçiren süreç olur.
Aklın düşünce kökenli ve sebeplere göre eşya ve olayları değerlendirme niteliğinde olduğu, “zekâ”nın ise eşya ve olayların sonuçlarına göre tepki veren ve kısa süreli çözüm getiren bir nitelik olduğu, uzun süreli kararlarda aklın, kısa süreli kararlarda zekânın egemen olduğu, düşünülmektedir.
Her insanın düşünen aklının birleşmesi ile oluşan toplumsal iklimin, evrensel yargı olarak benimsediği “vicdan” “toplumun aklı” olarak kabul görmeli ve toplum içinde her birey bu vicdan özgürlüğünü yaşayabilmelidir. Ve hakkıdır.
Her insan din ve inanç özgürlüğünü yaşama hakkına sahiptir.
İnanç bireysel, din toplumsal bir değerdir. Din tekil bir kavram değildir. Çoğul bir kavramdır. Din toplumu olmaz. Dinlerin toplumu olur. Her dinin sahibi aynı olmaz. İslamda, İslam dininin sahibi Allah’tır. Bu yüzden insanın dini olmaz, Allah’ın dini olur. İnsanın inancı olur, bu inanç Allah’ın dinine uyarsa o insan Müslüman olur. Bu süreç ilk insanlardan beri devam ediyorsa bu da İslam olur (Toplumun adı).
İnsanın inancının Allah’a iman, kimliğinin Müslüman, aidiyetinin İslâm olması evrensel yaradılışa uygun olan yaklaşımdır.
Bu yaklaşımı yaşamına geçirmek ya da reddetmek her insanın hakkıdır.
İnsan bu hakkını bireysel, toplumsal, açık ya da özel olarak, ibadet, uygulama ve gözetim yoluyla açıklama özgürlüğüne sahiptir.
Bu özgürlüğün sınırı başka bir insanın özgürlüğü sınırına kadardır.
İnsanın ifade özgürlüğü evrensel ve doğal hakkıdır.
Herkesin dünyayı yorumlama yaklaşımına, evreni değerlendirme anlayışına, anladıklarını ve yorumlarını anlatma ve paylaşma hakkına saygı göstermek esastır ve doğal hakkıdır.
Fikir özgürlüğü, ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğünün eyleme geçmesi, teorinin pratikleşmesi, sözün eylemle ifade edilmesi, imanla amelin bütünleşmesi bir haktır.
Hiçbir fikir, görüş, düşünce, teori, eyleme geçmeden, pratikleşmeden, amele dönüşmeden anlaşılamaz.
Bu yüzden “Eylem ne ise düşünce de, görüntü de, teori de odur” denilebilir.
Denilebilir ki, insanı ve düşüncesini, ifadesini, inancını anlayabilmenin tek somut kanıtı eylemidir. O halde “Esas olan pratikten kaynaklanan teoridir ve gerçek bilgi de bu teoride saklıdır ve onunla yansır.”
Bu yüzden doğru bilgi, bilimsel bilgi ancak insanların yaşadıklarından, pratiklerinden, eylemlerinden edinilir. Bu bilgiyi arama, bulma, alma, kullanma, yayma özgürlüğü insanın hakkıdır.