Bir uygulamanın evrensel (her zaman ve mekânda uygulandığında her insanın düşüncesine, aklına ve gönlüne uygun gelen eşya ve olay) olması gerekir ki, bütün insanlık için aynı adalet iklimini oluştursun.
Yönetim mekanizmalarının içinde olmayan ya da olamayan insanların düşünce, akıl, bilim ve gönül süzgecinden geçmeyen karar ve uygulamalar (monarşi, oligarşi, aristokrasi, diktatörlük, totalitarizm) adaletin evrenselliğini sergileyemezler.
Yönetim monark (kral, padişah, sultan, başkan…) elinde, ama adı demokrasi.
Sonuç: Totalitarizm, faşizm, diktatörlük.
Yönetim bir grubun, ailenin, cuntanın elinde, ama adı demokrasi.
Sonuç: Güdümlü demokrasi.
Yönetim kurumların, yasaların, kuralların oluşturduğu hiyerarşinin temsilcilerinin elinde, ama adı demokrasi.
Sonuç: Katılımcı demokrasi.
Yönetim halkın elinde, bildiği, yapısını tanıdığı insanları seçen, görevden alan, görev veren ve hem seçen hem de seçilen bir birey var: Adı demokrasi.
Sonuç: Doğrudan demokrasi.
İşte doğrudan demokrasinin işleyişini sağlayan doğal sistemin adına “istişare yöntemi” denir.
“Doğal Dünya Düzeni”nde istişare kökenli demokrasi esastır ve vazgeçilmezdir.
Tüm yönetim süreçlerinin temel dinamiğidir.
Tüm karar süreçlerinin temel dinamiğidir.
Tüm üretim süreçlerinin temel dinamiğidir.
Tüm paylaşım süreçlerinin temel dinamiğidir.
Tüm yetenek süreçlerinin temel dinamiğidir.
Aslında insanlığın aradığı demokrasi, istişare yöntemini esas alan yönetim anlayışıdır.
İstişare yönteminde karar ve uygulama süreçlerinde yer almayan hiç kimse yoktur.
Güdümlü ve katılımcı demokrasiler biçimsel uygulamalardır.
Otoriter rejimlerden demokratik rejimlere geçmeyi hedefler.
Biçimsel ve şekilsel yapılanma niteliksel amacı ıskaladığından, hiçbir zaman doğrudan demokrasiye (istişare) geçiş yapamaz.
Halkın katılımını niteliksel özelliğiyle değil, şekilsel görünüşüyle örgütlediğinden, hiçbir zaman tüm katılımı gerçekleştirememektedir.
Seçime katılımın oranları yüzde hesapları ile yansıtıldığından yüzde 50’nin üzerindeki oranlar yüzde 100’e ne kadar yakın olursa, o kadar demokrasi olarak algılanmakta ve algılatılmaktadır. Sonuçta azınlığın (monarşi, oligarşi) çoğunluğu yönetmesinden, çoğunluğun azınlığı sömürmesine geçişe demokrasi denmeye devam edilmektedir.
Biçimsel demokrasinin biçimsel seçim yöntemiyle, azınlıkların elindeki imkânları almaya yönelik süreci sürekli canlı tutulmaktadır.
Canlı tutulan bu yaklaşımla, görünmeyen, ancak var olan bir süreçle insanlığın manipülasyonuna devam edilmektedir.
Ekonomik demokrasi denilebilecek yaklaşımlarla insanlık zaruri ihtiyaçlarından bile tasarruf yapmaya yöneltilerek manipüle edilmektedir (kemer sıkma politikası).
Zaruri ihtiyaçlarını temel ihtiyaçlar bağlamında geliştirmek isteyen insanların çabaları (sivil örgütler, ilericiler, reformcular, hak arayıcıları, ezilenler, mazlumlar, zulme uğrayanlar, hakları gasp edilenler, yurtlarından sürülenler, esirler, mahkumlar…), karşı çıkmaları, güdümlü ve katılımcı demokrasilerin çıkmaz sokaklarında asimile olmaya devam etmektedir.
Devletleşmiş ya da kurumsallaşmış güç odakları, bu asimilasyon iklimini sürekli canlı tutmanın bilimini (!) geliştirmeye devam etmektedir.
Demokrasi ve Para
Yeryüzünde eşya (madde) ve olaylar yönetimin konusunu oluşturur.
Eşya ve olaylar adaletle yönetilmelidir.
Eşyanın (maddenin) yönetimi ekonomik siyaseti, olayların yönetimi de insan ilişkilerinin siyasetini üretir.
Madde devlet eliyle yönetilirse sosyalizm-komünizm; halkın eliyle yönetilirse liberalizm olur. Liberalizm küreselleştirilirse, küresel ekonomi (liberal ekonomi) olarak sergilenir.
Güdümlü demokrasilerin insan ilişkilerini manipüle ederek yönlendirmesi güdümlü liberal ekonomiyi de üretir ve insanların evrensel haklarını güdümlü demokrasi ve güdümlü ekonomi arasında sıkıştırarak, ulus devlet geleneğini yerleştirmeye ve manipüle etmeye çalışır.
Artık, toplumu manipüle etmeye devam eden politikacı, güdümlü veya katılımcı demokrasinin “güdümcü” ve “katılımcı” nitelemesini analiz etmeden; neden, niçin, nasıl sorularını sormadan, biçimsel yönü olan “demokrasi” kelimesini kutsallaştırarak siyasetini sürdürür.
Muhaliflerini demokrasiye uymamakla suçlar. Halkı demokrasiye (!) çağırır.
Katılımcı olunmazsa demokrasinin zedeleneceğinin altını çizer. Alternatifler üreten sivil örgütleri görmemezlikten gelerek, “alkışçı sivil örgütleri” (?) örnek gösterir ve teşvik eder.
Bilimsel devrimin evrensel dinamizmi yerine, geçici değişiklikleri reform, bazen de devrim (?) olarak yükseltir.
Dolayısıyla, gerçekten bilimsel temeli olan gelişmelere (devrim) güdümlü demokraside yaşam hakkı verilmez.
Yaşam hakkı bulduğu durumda, istişare kökenli demokrasi gelişiyor demektir. (Devam edecek)