İstişare yöntemine gizli ve açık (genellikle gizli) karşı olan ve istişare felsefesinin kendi çıkar ilişkilerine ters olduğunu çok iyi bilen işbirlikçiler, kurdukları sömürünün “birey-işbirlikçi-çıkar” üçgeni kapsamında, toplantının her düşünce ve kararına katılır gibi görünürler.
“Güdümlü Demokrasi”de egemen güçler, faiz oranını yükselterek kendi paralarının değerini arttırır; böylece güdümlü piyasa ekonomisinin dengesine yeni bir balans ayarı verirler. IMF ve Dünya Bankası gibi egemen güçlerin balans ayarı verdikleri borç ekonomisi finans dünyasının kasalarına katlanarak akmış olur.
Halk bu para akışını, kısır güncel parti tartışmalarıyla kavrayamadan, cebindeki paranın eksilmesiyle ödemiş olur.
“İstişare Kökenli Demokrasi”de halk, tabandan başlayan karar süreçlerine doğrudan katılabildiğinden, güdümlü dönen çarkın oyunlarına izin vermez.
Dolayısıyla, reel ekonominin karar süreçlerine katılıp sebep-sonuç ilişkilerini yakalayabildiğinden finans ekonomisinin yapay oyunlarına gelmemiş olur.
Kazandığı cebinde kalır.
Düzmece krizlerle halkın sömürülmesini engeller.
“İstişare Kökenli Demokrasi”de gündeme alınan faiz, reel ve finans ekonomisi kavramları, daha önce sözü geçen niteliklere sahip olan bireyler tarafından istişare esnasında analiz edileceğinden, tanımları doğru yapılır ve kararlar da doğru alınır.
Reel sektör halkın tüm bireylerini ayrı ayrı ilgilendirdiğinden, zaruri ihtiyaçlar kavramı standart alınarak ekonomik olaylar değerlendirilir.
Bir bireyin bile zaruri ihtiyaçlarının karşılanamayacağı bir durum varsa, denge sağlanana kadar ikinci bir adım atmak gerçekçi ve insani olmaz.
Faiz açısından baktığımızda; “Güdümlü Demokrasi”de, bir birey bir başka bireye 100 TL borç para vermiş ise, bir ay sonra borcunu geri alma durumunda reel faiziyle yüzde 10 fark aldığında gelişen finans sektörünün dengesiyle, sadece ana parasını geri aldığında (istişare yönteminde) gelişen finans sektörünün dengesi, refah seviyesine katkı olarak çok farklı yansıyacaktır.
Birincisi dengesiz bir kalkınma iklimi oluştururken, ikincisi refahı tabana yayan bir yapılanma sürecini başlatacaktır.
Çağdaş, gelişmiş gibi görünen ülkelerde de halkın yönetimi ve finans ekonomisini denetleme yetkisi yoktur ve olamaz. Nedeni istişare kökenli demokratik yöntemle yönetilmemelerinde gizlidir.
Sorun sadece gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerin sorunu değildir.
Çoğulcu demokrasi aldatmacası da, katılımcı demokrasinin bir emniyet sübabı olarak egemen güçlerin alternatif güdümlü işbirlikçileri tarafından bayraklaştırılan bir söylemdir.
Toplumun, halkın, insanların bir ferdini bile dışarıda bırakan bir sistem “Doğal Dünya Düzeni”ne terstir. Son tahlilde zulme ortam hazırlar.
Binde 1 bile baraj konarak uygulanan hiçbir seçim sistemi, istişare kökenli demokrasiyle bağdaşamaz ve Evrensel İnsan Hakları’na, hukukun üstünlüğüne, özgürlüklere ve sivil katılım ilkelerine ters düşer.
“Doğal Dünya Düzeni”nde iki anahtar kavram önemlidir:
1- Toplumsal yönetimde karar süreçleri.
2- İnsanın ihtiyaçları bağlamında para ve mal yönetimi.
Birincisinde, insan tüm karar süreçlerinde yetki ve sorumluluğu üstlenecektir.
İkincisinde, para “insan” ihtiyaçlarını adaletli karşılayacak şekilde bölüştürülecek ve paylaşım gerçekleştirilecektir.
Para ve karar denetimi istişareden geçmeyen bir toplumda doğrudan demokrasi yok demektir.
Globalizmin dünyada 1 milyar insanın aç olmasına izin veren kapitalist felsefesi, yine kendinden menkul gerekçelerle olmazsa olmaz paradigmalarını dayatmaya devam etmektedir.
Global üretim sistemlerinin ulusal üretim sistemlerini yok etmesi, silahlanma gücüyle global sermayenin korunması.
İletişimin evrensel kültürü dayatması
Yeni teknolojik keşifler.
Sermayenin sınır tanımaması ikliminde
“Yeni Dünya Düzeni’nin örgütlendiği güdümlü demokrasiler mi istişare kökenli demokrasiyi engelliyor, yoksa düşünce devrimi geçirmeden yönetici olan yerel yöneticiler mi işbirlikçiliğe hazır oluyor?
Bizce ikinci alternatif daha doğrudur.
Birincinin etkisinden kurtulmak yerel istişare sistemini geliştirerek yaygınlaştırmaktan geçer.
İstişare sisteminde, en küçük ekonomik değerleri (para, mal, yetenek, bilimsel üretim, konjonktür, sivil hareketler, ekoloji, yer altı, yer üstü kaynaklar) çağdaş üretim kaynakları haline getirmek, doğal bir süreç olarak yaşam biçimine dönüştürmek mümkündür.
Bu süreçte sistem içerisinde kaynaklara sahip olan birey ya da tüzel kişiliklerin, öncelikle oluşturdukları burjuva sınıfı ile parayı kullanmayı bilmeyen sıradan insanların istişare kararlarına ekonominin bırakılmayacağını önermeleri beklenen bir durumdur.
Bu yaklaşım, orta ve uzun vadede istişare iklimi içinde yeşerme imkânı bulamaz.
Öneriler, istişare ortamında bağımsızlık, bilimsellik, evrensellik, sorumluluk ve süreklilik ilkelerini canlı tutarak dengelenebilir.
İhtiyaç, yetenek, emek, üretim, denge, çağdaşlık ve adalet kavramlarını içeren iç hizmet eğitimi sürekli devrede tutulur.
Yöneticiliği ve modern hayatı birlikte yaşama aşamasında olan güdümlü demokrasi toplumları, istişare yöntemini algılayıp yaşam biçimine dönüştürülene kadar dünya görüşlerini oluşturan kaynak kitapları sürekli okumalıdırlar. (Devam edecek)