Demokrasinin istikbali
Günlük sorunlar:
Ekonomik istikrar, işsizlik, enflasyon.
Demokrasi, muhalefetle vardır.
Demokrasi, muhalefetin iktidara gelmesi mücadelesidir.
Demokrasi, iktidarın el değiştirme olayıdır.
Bütün bu tanımlara göre demokrasi bir yöntem olarak algılanır, farklı yöntemler üretenlerin yarışı olarak yaşanırsa, bozuk düzeni tashih etme imkânı olabilir.
Demokrasi, sorumluluk duyan bilgili ve anlayışlı insanların kullanabileceği bir yöntemdir. Kamuoyu öncelikle bu anlayışla oluşturulmalıdır.
Demokraside korkulan şey, yeterince olgunlaşmamış halka olan güvensizliktir.
Güvenilmeyen halkın örgütlü biçimde ve temsilcileriyle gücünü kullanabilmesi için, yetki vereceği insanlar sorumluluğu da üstlenebilmelidirler.
Bu demokratik işleyişte güvenilirlik, yetki, sorumluluk ve liyakat (uzmanlık) kavramları anlam kazanacaksa, yaşama dönüştürülebilecek bir işleyiş gereklidir.
Güvensizlik üzerine kurulmuş demokrasinin çevirdiği çarkın aksayan sorumluluk ve liyakat dişlilerini aşındırması ezilen halkın kaderi olmaktadır.
Halka güvenmemenin temel gerekçesini oluşturan argüman, bilgisiz insanların bilinmemesi gereken konuları kamuoyuna yansıtma riskidir. Bu durum, çarkı çeviren aktörler tarafından seslendirilmez, ancak demokratik işleyişin ruhunda vardır.
Bu yüzden güdümlü demokrasilerin halka güvensizlik üzerine kurulmuş ideolojik partilerinin boy göstermesi kaçınılmaz olur. Bu partiler toplumu (halkı) dizayn eden, gerektiğinde durumdan vazife çıkaran misyonunu hayata geçirmek için her türlü bireysel, kuralsal, kurumsal, yasal ve anayasal manipülasyon ve toplum mühendisliği yöntemlerini meşru görür.
Demokrasi güdümlü olduğundan, güdücülerin girişim manevraları ve söylemleri manevi (!) destekleri olur.
Devrimci (!) söylemlerle siyasi aktörlüğe soyunanlar olarak (totaliter sistemlerde) “öncülük” adına halka dayatmayı meşru gören yöneticiler, liberal demokrasilerde güdücülerin yetiştirdiği ve görevlendirdiği uzman kadrolar olarak her dönemde yönlendiricidirler.
Medyanın katalizör rol oynadığı bu işleyişlerde, demokrasinin teorik olarak evrensel ilkeleri mesajlarda uçuşurken, pratikte güdümlü demokrasinin vazgeçilmez unsurları olarak medya patronları görev üstlenirler.
Kapitalist sistemin güdümlü demokrasileri beslediği kültürlerde (toplum), ihtiyaçlarını tatmin eden bütün yönetim usullerine sıcak bakması, sömürücü niteliğinin olmazsa olmazıdır. Yer altı kaynakları, yer üstü zenginlikleri, stratejik coğrafyalar, toplumların güdümlü demokrasi ile yönetilmesinde en etkili enstrümanlardır.
Kaynakların kullanılmasının balans ayarı güdücüler tarafından yerli işbirlikçilere uygulattırılırken, halkın “olmaması ve de ölmemesi” ilkesi esas alınır.
Halk çalışmalı, refahı yükselmemeli, halk aç kalmamalı fakat doymamalı da.
Yeni fikirler, farklı öneriler, buluş yapmaya yönelik girişimler, bilimsel altyapı atılımları, medya, yönetmelikler, yorum farkıyla yozlaştırmaya müsait yasalar enstrüman olarak devreye sokulur ve aşağılanan bir üslupla balans ayarı yapılır.
İstişare kökenli demokrasinin bütün bu bireysel ve toplumsal yaratıcılığı engelleyen düzensiz düzenleri ortadan kaldıran bir süreç olarak işleyebilmesi için, ortak akıl iklimini oluşturan sivil örgütler de eğitilmelidirler.
İslâmi toplumda demokrasi
Demokrasi yöntem olarak ele alındığında evrenseldir. Dünya görüşü olarak ele alındığında evrensel değildir.
Her kültürde uygulanmasında farklılıklar olabilir. İslâm kültüründe istişare kökenli olması kaçınılmazdır.
İnsan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü, sivil örgütlenme, seçimler çağdaş demokrasinin yapı taşlarıdır. Bu taşlar üzerine yapılandırılmalıdır.
Sorun, insan haklarının nerede başlayıp nerede bittiğidir.
Sorun, özgürlüklerin nerede başlayıp nerede bittiğidir.
Sorun, hukukun üstünlüğünün hangi evrensel ilkelerden köken alabilen hukukun varlığıdır.
Sorun, sivil örgütlenmenin meşru sayılabilecek sınırlarının belirlenmesidir.
Sorun, seçim sisteminin parmak hesabıyla belirlediği adaletin ne derece evrensel olabildiğidir.
Her kültür demokrasiyi uygularken temel değerlerin toplumu taşıyan bir yöntem olarak benimsenmesi anlaşılır bir durumdur. Bu yüzden beklenti yadırganmamalıdır.
Yukarıda sorun olarak önümüzde duran demokrasi paketi açıldığında, çözümünü de geliştirecek bir yöntem olarak bilinmesi ve bu yaklaşımda konsensüs sağlanmış olması da beklenen bir durumdur.
Ancak konu İslâm kültürü ile ağırlıklı olarak beslenmiş bir toplumda ahlaki değerler öz (esas) kabul gördüğünden, demokrasinin temel dinamiklerinin hayata geçişi sürecinde çelişkiler üretilmemelidir.
Geleneksel İslâm kültürü ile demokrasinin güdümlü kültürünün çatışmasının, sürekli sorun üretmeye devam edeceği de algılanabilmelidir.
Bu kökten çelişki kaynağının görmemezlikten gelinmesi sorunları sadece arttıracaktır.
Toplumsal gelişmelerin her aşamasında istişare yönteminin uygulanması, sürekli çelişkileri çözme sürecinin temel dinamiği olacağından, aslında çözüm mümkün demektir.
Demokratik kültürün öngördüğü insan hakları seçim sistemiyle parmak demokrasisine dönüştüğünde çoğulculuk iddiasını çoğunluk egemenliğine terk etmekte, uygulama içinde olamayan muhalefetin haklarını zedeleme ortamı oluşmaktadır. Aynı şekilde yaşamını dünya yorumuna göre dizayn etmek isteyen muhalefet dinamikleri iktidara gelene dek benimsemediği yaşam tarzının dayatmalarını yaşamak zorunda kalacaktır. Daha da önemlisi, parmak hesabının yönlendirdiği hukuk sisteminin “üstünlüğünün” benimsemek psikolojisi muhalefet dinamikleri açısından hiç de gerçekçi görülmeyecektir.
Ve de demokratik kültürün kurumsallaştırmak istediği sivil örgütlerin alanlarını belirleyen parmak demokrasisinin, uygarlığın gelişmesinin temel dinamiklerine koyduğu “ambargolar” ya da “veto”ların fasit daire oluşturma süreçleri…
(Devam edecek)