Edebiyatçılar arasında önemli bir tartışma konusu da, yayınladıkları kitapların kaç baskı yaptığı, dolayısıyla kaç tane satıldığıdır. Yok senin kitabın şu kadar okuyucu tarafından okundu, benimki senden şu kadar daha çok kişi tarafından okundu vs. vs.
Bilimsel kitaplarda, özellikle tıp kitaplarında bu tür tartışmaları yapmak, şu nedenlerle pek olası değildir.
Birincisi, edebi kitaplar, ilkokul mezunundan üniversiteliye kadar toplumun tüm kesimlerine hitap ederler. Bu nedenle beğenilen bir edebi eserin, yüz binlerin üzerinde okuyucu sayılarına ulaşması pekâlâ mümkündür. Tıp kitaplarında ise yukarıdaki sayıların çok azına ulaşabilirsiniz. Sağlık alanında çok satılan kitaplar, daha çok öğrenci ve TUS sınavlarına yönelik olanlardır. Onların bile okuyucu kitlesi sınırlıdır.
Uzmanlık dallarına yönelik üst düzey ihtisas kitaplarının okuyucu kitlesi ise pek çok uzmanlık dalında birkaç binin üzerine çıkmaz. Örneğin; kendi alanımız olan kadın-doğum disiplininde, toplam uzman sayısı ortalama beş-altı bin kadardır diyelim. Genel kadın-doğum kitabı yayınladığınızı düşünelim. Sizin okuyucu kitleniz, işte ancak o kadardır. Yan dal uzmanlıklarına yönelik çalışmalarda, bu sayı daha da azalır. Örneğin; jinekolojik onkoloji veya ürojinekoloji konularına ilgi duyanların sayısı tüm uzmanlar arasında, daha da azdır. Detaylı uzmanlık kitabı çıkaracak olanların, bu durumu daha işin başında bilinçli olarak hesap etmeleri gerekir.
İkincisi, tıp kitaplarını öyle hikâye ya da roman gibi üçüncü sınıf kâğıda basarsanız, hiçbir doktor alıp da okumaz. İlle de kaliteli bir kâğıda, örneğin; kuşe kâğıda basmanız gerekir. Kitaba koyacağınız resimleri, baştan savma ve siyah-beyaz koyarsanız yine olmaz. Okuyucu, o resimden hiçbir şey anlamaz. Düşünün, bir ameliyat piyesini ya da patoloji materyalini siyah-beyaz olarak izlemek ne kadar gerçekçi ve bilimsel olur? Bu nedenle günümüz kitaplarında resimleri renkli olarak basıyoruz.
Üçüncüsü, bir romanın hiçbir değişiklik yapmadan yıllar içinde yüzlerce baskısını yapabilirsiniz. Bir bilim kitabının yeni baskısını ise beş yıldan önce, yeni ve değişmiş bilgileri koymadan yapamazsınız. İlk baskıda, ne kadar satılacağı net belli olmadığından, bin ya da iki bin adet basarsınız. Kitap, birkaç yılda giderek tükenmeye başladığında, yayımcı kitabevi tarafından, yeni baskı için istekler gelmeye başlar. Siz de yeni baskının hazırlıklarına başlarsınız.
Bu işler öyle hemen olmaz. Takip edenler bilirler, tüm dünyada tıp kitapları beş altı yılda bir yeni baskılarını yayınlarlar. Biz de aynen öyle yapıyoruz. Kitabın içeriği ve konuları giderek, günümüzün medikal alandaki tüm değişikliklerini de içerecek şekilde belli oranda değişme gösteriyor. Yeni ilaçlar, dozlardaki değişimler, yeni preparatlar. Tanı ve tedavideki yenilikleri mutlaka yeni çıkacak olan baskıya koymanız gerekiyor.
İşte bu nedenlerle tıbbi yayıncılık ile edebi yayıncılık arasında çok ciddi farklılıklar ortaya çıkıyor. En önemli farklılıklardan biri de, tıp kitaplarında, çıkan her yeni baskının, aslında yeni bir kitap olduğu gerçeğidir.
Bir meslektaşım, “Aynı kitabın bende on sene evvelki eski baskısı var, onunla idare ediyorum” diyorsa, bilmeli ki, bilimsel geri kalma ve yanılgı içindedir. Zira, onun bilgileri, elindeki eski kitap gibi, eski de kalmaya, doğrusu demode olmaya mahkûmdur.
İşte bu nedenlerle tıbbi yayıncılık, edebi yayıncılıktan çok ciddi şekilde ayrılıyor. Eski model arabayı kullanmak istemiyor ve bu nedenle yeni modelini tercih ediyorsanız, yeni tıbbi-cerrahi teknikleri, yeni tanısal ve tedavi yöntemlerini öğrenmek ve uygulamak, hastalarımızın bu yeniliklerden faydalanmasını sağlamak zorundasınız.
Büyük bir emek ve yatırımla, bunun yanında çok modern tekniklerle basılan yeni tıbbi kitaplara gereken önemi vermeliyiz. İçindeki bilgileri, yıllar içinde giderek eskimeden alıp kullanmalı, eski kitapları ise kütüphanemizin uygun bir nostalji köşesinde saklamalıyız.