Ülkemizde her gün yeni bir kültür üretilmesine şaşmamak gerekir. Yılların biriktirdiği o kadar çok çelişkili durum var ki hergün bir tekine dokunsanız kültür fışkıracak.
Kamusal alan kavramını üreten potansiyel kavram ‘türban’. Otuz üç yıl önce İlahiyat fakültesi öğrencilerinden Hatice Bababan’la başlayan tartışmalı başörtüsü, günümüzde iktidar partisinin oluşturduğu kabinede görevlendirilen bakanların, eşlerinin ağırlıklı olarak benimsedikleri bir tezahür olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu gelişmede şaşılacak bir durum yoktur.
Yetmişli yıllarda Milli Türk Talebe Birliği’nin kültürel çalışmalarına katılan 15-20 yaş grubundaki gençlerin başörtüsünü de benimseyen bir donanıma heveslenmelerinin doğal bir süreç olacağı anlaşılabilir bir durumdur.
Nasıl ki ‘68 kuşağı’ sol bir misyonu ağırlıklı olarak günümüze kadar taşımış, hükümetlerde ve medyada büyük oranda etkinliğini gösterebilmişse ‘Başörtüsü kuşağı’ da aynı süreci yaşamaktadır.
Nasıl ki ‘68 kuşağı’nın Marksist kültürle donanmış olması, iktidarlarında Komünizm’le sonuçlanmamışsa, ‘başörtüsü kuşağı’nın da İslam kültürüyle donanmış olmaları, iktidarlarında ‘şeriat’ sonucunu doğurmayacaktır.
Her iki kültür kuşağının aynı ülkede verdikleri kültürel mücadelenin demokraside yaşam biçimine dönüşmesi için ‘Evrensel İnsan Hakları’ konusunda tutarlı olmalarını gerektirir.
Türban ve başörtüsü günümüzde aynı anlamda kullanılmasına karşın şekil olarak farklı giysilerdir.
Anadolu kadınının kullandığı başörtüsü farklı bir örtünme biçimidir.
İslam terminolojisinde ki ‘Tesettür’ kavramının içerdiği anlam ise farklı bir boyut taşıyor.
‘İffet’ kavramının bütün bu örtünme biçimleriyle hiçbir ilişkisi yoktur.
Kur’an ise ‘Evrensel Ahlak İlkeleri’ni yaşam biçimine dönüştürmemiş insanların eylemlerini değerli görmüyor.
Tartışmalara bu bağlamda baktığımızda ‘Kamusal alan’ın mal sahibini yakalamamız zor olmaz.
Laiklik kavramıyla bu tartışmaları özdeşleştirmek ayrı bir çelişki ve kültür üretmektir. Laikliğin fonksiyonel tanımı (bir mücadele sonucunda kazanılmış hakkın kavramsallaşması) İlahi iradenin yeryüzünün yönetiminden sorumlu olmaması, sorumluluk ve yetkinin insanlara ait olmasıdır.
Bu tamamlama anlaşılır ve sorunu çözücü bir durumdur.
Yaratılmış olan yeryüzünün (ya da diğer gezegenlerin), yönetiminin yetki ve sorumluluğu insana aittir.
Sonuçta hesabı verecek olan da insandır.
34
önceki yazı