6 Ekim 2007 tarihinde öğretim üyeleriyle birlikte olduğumuz bir iftar yemeğinde yaptığım konuşmayı okuyucularımla da paylaşmak istedim:
Sayın Hocalarım
Değerli Meslektaşlarım
Davetimizi onurlandırdığınız için hepinize ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum.
Bu güzel gecede birlikteliğimizi sağlayan adımların insanımız, ülkemiz ve evrensel insanlık için hayırlı olmasını diliyorum.
Tarih boyunca insanlığa yol gösteren milletimiz için bir sosyal dönüşüm ve dostluk süreci başlatmasını bekliyorum.
Toplumumuzun ve tüm dünya ülkelerinin en iyi eğitilmiş insanları takdir edersiniz ki öğretim üyeleridir.
Tarih boyunca ve çağdaş dünyada uygarlığa ivme kazandıran, hep bu nitelikteki bilim insanları olmuştur.
Bilim insanlarının bulunduğu her ortam, güncel politikanın pragmatist yaklaşımıyla çatışma kaderinden kurtulamamıştır.
Bu durum, tarih boyunca evrensel düşünebilen politikacılar ya da yöneticilerin varlığında toplumları geliştirmiş ve değiştirmiş, statik davranan yöneticilerin varlığında ise toplumları geriletmiştir.
Zaman zaman siyaset mi bilimi yönlendirecek, bilim mi siyasete yol gösterecek tartışmaları yapılmıştır. Ayrıca, bilim bilim için yapılır anlayışını üreten bilim insanları, politikacıların ürettiği bilim toplum için yapılır anlayışına karşı çıkmışlardır.
Aslında toplumun yönetimini üstlenen siyasetçilerin, toplum adına duydukları sorumluluğa karşın, bilimin konusu olan doğru ve yanlıştan kendini sorumlu bilen bilim insanlarının yaptıkları uyarıların dikkate alınmaması, sorunun stratejik noktasını içeriyor.
Tam da bu ortamda ülkemizde üniversitelerin yeniden yapılanmasını sağlayacak yasal değişikliklerin iklimine geçiliyor.
İşte bu iklimde sizlerle görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
Üniversitenin kısa tarihçesi
Tarih boyunca uygarlık tohumlarının yeşerdiği her iklimde, her coğrafyada; bilim, sanat ve din sacayağının evrensel boyutlarını görüyoruz.
Ne zaman ki, uygarlığa katkısı olan toplumlarda bu boyutların evrenselliği tıkanmışsa o toplumlarda gerileme süreci başlamıştır.
Bu durum, tüm Akdeniz, Ortadoğu ve Avrupa’yı etkileyen Latin kültürünün katkısında, tüm Asya’yı etkileyen Hint Çint kültürünün katkısında; Ortadoğu, Akdeniz ülkeleri ve Avrupa’yı etkileyen Doğu ve Batı Roma kültürünün katkısında ve Endülüs’ten Endonezya’ya kadar geniş bir coğrafyayı etkileyen İslam kültürünün katkısında tüm sonuçları ile görülmüştür.
Toplumların uygarlığa katkılarının temel dinamiğini oluşturan güç, yaşamlarını sürdürdükleri zaman diliminde uyguladıkları metodolojinin evrensel niteliğidir ve bu niteliğin kurumsallaştırılmasıdır.
Avrupa’nın 500 yıl önce, bilim ve sanat çapında geliştirdiği kurumlar, evrensel nitelik taşıyan metodoloji kökenli olmaları nedeniyle günümüze kadar etkilerini sürdürebilmişlerdir.
Bu duruma paralel olarak Selçuklu kültürüne dayalı Osmanlı İmparatorluğu’nun son üç yüz yıldır evrensel bilim ve sanat felsefesinin iklimini oluşturmakta geciktiği görülmüştür.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde bu gecikmeyi keşfedenler, Cumhuriyet döneminde aklın, bilimin, düşünmenin ve felsefenin evrenselliğini yakalayan Atatürk’ün önderliğinde üniversite anlayışını kurumsallaştırmaya başlamışlardır. İmparatorluk kültüründen Cumhuriyet yapılanmasına geçişte yaşanan sancıların doğal olması ile birlikte sosyolojik temelleri olan bir durumdur.
Kültür olarak Osmanlı, devlet olarak lâik bir yapılanmaya geçişle çağdaş üniversite ortamı hazırlanmış oldu.
Bu niteliği ile 1933 yılında üniversite devrimini gerçekleştiren Cumhuriyet, üniversiteyi kurumsallaştırma başarısını göstermiş oldu.Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin çimentosu olan “Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” felsefesi birliğimizin olmazsa olmazı haline gelmiş oldu.
Tam da bu noktada, düşüncemiz odur ki, hem çağdaş bir sorumluluk hem de yasal bir görev olarak: Demokrasinin, laikliğin, sosyal devletin ve hukuk devletinin evrensel felsefesini halka anlatmak ve evrensel adaletin dinamik tutulmasını sağlamak, üniversiteye düşen görevler arasında olmalıdır.
Üniversitenin vizyonu
Değerli meslektaşlarım
Takdir edeceğiniz gibi, üniversiteler evrensel ortamlardır.
Üniversitede düşünce evrensel, hizmet ulusaldır.
Üniversitede bilim üretenler, bağımsız düşünür, bilimsel düşünür ve evrensel düşünür.
Üniversitenin ürettiklerinin tümü tüm insanlığın değerleridir.
Aklını kullanan, düşünce üreten, bilgi arayan ve bilim üreten her insana üniversitenin kapıları hiç kapanmamalıdır.
Çağımızdaki bilim ve demokrasi üniversitelerde tüm ilke ve felsefesiyle yaşandıkça, insanlar hangi dünya görüşü ve felsefi inanca sahip olursa olsunlar, bilimin evrensel ikliminde insanı insan yapan evrensel etik ilkeleri, yaşam haline dönüştürmeyi gerçekleştireceklerdir.
Üniversitenin misyonu
Yine takdir edersiniz ki, üniversitenin vizyonunun içini dolduracak misyonudur. İnsanlığın yaşamında ihtiyaç olan tüm üretim süreçlerini başlatıp geliştiren ve sonuçlandırarak sunan üniversitedir ve öyle de olmalıdır.
Üniversite çağın gerektirdiği ihtiyaçları projelendirerek üretime dönüştürme ve halkı bilgilendirme ve bilinçlendirme misyonunu dinamik tutmalıdır.
Üniversite, yabancı dil araçlarıyla evrensel bilgiyi izlerken, diğer yandan düşünebilmenin temel aracı olan anadili ile özgün üretim seferberliğini sürdürmelidir.
Halk ve üniversite
Üniversite halkın potansiyel değerleri üzerine yükselen bir kurumdur.
Halkın kendisinin kotaramadığı değerleri edinmek için en sevdiği değer olan çocuklarını sunduğu ve beklenti içine girdiği kurumlardır üniversiteler.
Halkın yaşamsal değer verdiği ve izleme hassasiyetini hiç kaybetmediği çocuğu konusunda, üniversitenin göstereceği herhangi bir gerekçe ile farklılık gözlendiği anda mesafesini koymakta ve desteğini azaltmaktadır.
Sosyolojik düşünceyi sürekli canlı tutmak sorumluluğunu üstlenmesi gereken üniversite yöneticileri, halkı tanımadan eğitemeyeceğini de düşünmelidir. Halkın duygu ağırlıklı yaklaşımıyla üniversitenin akıl ve bilim yüklü yaklaşımı, sosyolojik yapının algılanması temelinde bütünlüğü sağlayabilir.
Bilimde demokrasi olmaz ama, ancak demokratik felsefenin egemen olduğu iklimlerde insanlığa yararlı bilim üretilebilir ve medeniyete katkıda bulunulabilir.
Öğrenci ve üniversite
Kültürel farklılıkları olan bir toplumda yaşıyoruz. Üniversitelerin temel dinamikleri olan öğrenciler böyle bir toplumdan üniversiteye akıyor. Din kültürünün, etnik kültürün, ekonomik sorunların oluşturduğu kültürün ve politik değerlendirme yaklaşımlarının oluşturduğu kültürün harmanladığı üniversite öncesi eğitim sürecinde edinilen misyon, üniversite alanının yüklü olduğu evrensel misyonla örtüşememe potansiyeli taşıyor.
Eğitim felsefesi ve eğitim ve öğretimin evrensel metodolojisi doğal ilkeleriyle uygulandığı takdirde, anaokulundan üniversite eğitiminin doktora aşamasına kadar olan tüm geçiş süreçleri sancısız olacaktır.
Bu metodoloji, öğrencinin mesleksel eğilimini, bilimsel yaklaşımlarındaki tutum ve davranışlarını, bilim üretebilme yetenek ve potansiyelini, öğretim üyesi olabilme misyonu ve öğrencinin yapısına ve isteğine uymayan disiplinlere olan yönelişini, eğitim sürecinin her aşamasında bize gözletecektir.
Öğretim üyelerinin vizyon ve misyonu devreye girerek rehberlik görevi yaşama geçecektir.
Ve öğrencilere yaparak öğrenme ve hocalara yaptırarak öğretme yöntemini uygulatarak çağdaş bir eğitim verilmiş olacaktır.
Öğretim ve üniversite
Yükseköğretim çok özgün bir alandır.
İnsanlığın yaşadığı zaman diliminde bilim üretmeye rehberlik yapmak için vardır.
Bütün insanların bu eğitimden geçmeleri zorunlu değildir.
Ancak evrensel insan hakları açısından, üniversite eğitiminden geçmek isteyenlere yollar açık olmalıdır.
Üniversite, sosyal bilimler, biyolojik bilimler ve fizik bilimlerden oluşan yapılanmanın her birinin diğerine kapılarını açık bırakan, birbirine geçişleri teşvik eden tüm disiplinlerin evrensel bütünlük çerçevesinde birbirinden etkilendiğini var sayan bir bilim politikasıyla çağı yakalama yarışına girebilir.
Üniversiter eğitimde, bilimsel gelişme süreci piramidinin tabanı olarak algılanması kaçınılmaz olan temel bilimlerin, evrensel ve bilimsel kavramların öğretildiği misyonunu, öncelik sırasına alıp, desteklemek ve geliştirmek çağdaş bir zorunluluktur.
Bilim felsefesi ve etik felsefe içerikli disiplinlerin temel bilim olarak benimsenmesi ile, öğretimin ileri aşamalarda bilim üretmenin ivmesini arttıracağı düşünülmelidir.
Öğretim üyesi ve üniversite
Üniversitede eğitim ve öğretim hoca merkezlidir.
Hocalar, geliştirecekleri metodoloji ile öğrenci merkezli yapılanmaları gerçekleştirebilirler.
Tarihi süreç içerisinde medeniyete katkısı olan nerede bir hareket varsa, orada bir bilim insanının ayak izleri var demektir.
Öğretim üyesinin misyonunda öncelikle öğrenci yetiştirmek vardır ve olmalıdır.
Bu misyon, ön lisans, lisans, yüksek lisansı kapsamalıdır.
Öğretim üyeleri yetenek ve istekleri doğrultusunda, eğitimle görevli, araştırma ile görevli, mesleki açıdan uzman yetiştirme ile görevli olacak şekilde kategorilere ayrılabilir. Bu durum zamanı, mekanı ve birikimi daha verimli kullanmayı sağlayabilir.
Üniversitede öğretim üyelerinin sayısı, herhangi bir disiplinde, disiplinin üretim performansının ve doğal gelişme sürecinin gerektirdiği ihtiyaç kadar olmalıdır.
Öğretim elemanlarının oluşturacağı piramit geometrik artışa göre dizayn edilmelidir.
Bir profesör, 2 doçent, 4 yardımcı doçent, 16 araştırma görevlisi.
Çağımızda çok hızlı gelişen bilim ve teknoloji nedeniyle, üniversitedeki kurumsallaşma sürecinde ayrıntıyla uğraşan yan dalların kurulması ve üretime geçmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Yan dallarda görev alacak öğretim üyelerinin, gelişen bilimin son verileriyle daha yakın iletişim kurabilen genç jenerasyona verilmesi üniversiteyi geliştirecektir. Yeni yan dalların kurulmasındaki kriter, bilim üretme sürecinin başladığı doktora aşamasındaki öğretim elemanlarının doktora tezleri doğrultusunda olmalıdır. Kurulacak yan dal, doktora tezinin ürettiklerinin devamlılığını sağlayacak bir altyapı demektir.
Öğretim elemanlarının yükseltilmesinde de kullanılacak kriter, bilimsel üretimde yeterli ve devamlılığı da sağlayabilen doktora tezleri ve ders anlatma yeteneğini gösteren jüri raporları olmalıdır.
Üretim potansiyeli taşıyan doktora tezleri, sürekli yayın üretebileceğinden yerli ve yabancı dergilerdeki yayınlar arasındaki kriter farkı kaldırılmalıdır.
Üniversite öğretim üyesi tam gün çalışmalıdır, bilim insanının uykusunu bile mesaiden saymayan anlayışların bilim üretme dertlerinin olmadığını varsaymak abartı olmaz.
Artık çağımızda doktorasını yapmış, bilim üretme sürecine girmiş bir öğretim elemanının, çağdaş ihtiyaçlarını karşılama konusunda hazır olmalıyız. Bilimsel olan yurt içi ve yurt dışı toplantılara katılma konusunda öğretim üyelerinin izin alma bürokrasisini kaldırmalı, ihtiyaçlarını karşılamalıyız.
Öğretim üyesine güvenmeliyiz.
Etik ilkeler konusunda herhangi bir bilinçli yanlışı hoş görmemeliyiz.
Öğretim üyelerinin emekliliği lüksünden vazgeçmeliyiz. Fiziksel ve mental yönden sağlıklı olan hocalarımızın birikimlerini üretime dönüştürmeliyiz.
YÖK’ün adını ve işlevini değiştirerek denetim ve koordinasyon, kurulacak kurumların dizaynı ve hükümetlerin ihtiyaç (devamı sayfa 8’de) duyacakları eleman tesbitiyle görevli kılmalıyız.
Üniversitenin özerkliği korunmalı, en alt birim olan bilim dallarından başlayan özerklik anlayışını benimsemeliyiz.
Her üniversitenin özgün üretimini desteklemeli, birbirine benzetme çabaları göstermemeliyiz.
Üniversiteler arası rekabet ortamları oluşturmalıyız.
Üniversitenin işleyişi
Üniversitelerin düzeni hem akademik işleyiş hem de ekonomik işleyişin çelişkileri nedeniyle, bürokratik tıkanıklıklara neden olmaktadır.
Yasalar rektörlere sınırsız denecek kadar geniş yetkiler vermiştir.
Rektör seçimlerinin işleyiş sürecinin her aşamasında öğretim üyesinin oyu daha da değersiz hale gelmektedir.
Dekan seçimlerinde ne olduğu belirsiz eğilim yoklamalarının, oy verenin de oy alanın da onurunu zedeleyen bir rahatsızlığa dönüşmesi bir başka tıkanıklıktır.
Fonksiyonsuz bölüm başkanlıkları atamayla yapılırken, üniversitenin tek demokratik seçim sisteminin uygulanmasına karşın, anabilim ve bilim başkanlarının sorumlulukları yanında yetkileri yoktur.
Üniversiteler halen öğretim üyelerinin ve personelin bıyık yapılarına kadar düzenlemeler içeren tamimlerle muhatap olmaktadır.
-Araç, gereç, ilaç, sarf malzemesi gibi ihtiyaçların Maliye Bakanlığının tamimleriyle kesintiye uğrayabilmesi, hizmetlerin ve bilimsel projelerin tıkanmasına neden olabilmektedir.
Tam gün çalışmayan öğretim üyelerinin, üniversitenin gücünü dışarı taşımalarıyla ortaya çıkan çelişkiler tam gün çalışanlara ödenen öğretim üyesine yakışmayan ücretler nedeniyle teşvik edilmektedir.
Dekanların hem akademik hem de ekonomik işletmeyle uğraşmaları her iki sektörün yanında kendilerini de yıpratmaktadır.
Rektörlerin tek ita amiri olmaları, üniversitenin kurumlarının işleyişine zaman kaybettirmektedir.
Üniversite yönetiminde, üniversitelerde sadece akademik kadronun olmayışı, her meslekten personelin varlığı, yönetimde temsili sağlayabilme potansiyeli olması ve akademik çalışmaların önünü açabilecek karar süreçlerini hızlandırması adına, mütevelli heyet modelinin uygulanması daha yararlı görünüyor.
Üniversite sanayi işbirliği
Bilim üretimi sadece üniversiteye özgü değildir.
Çağdaş gelişmeler, üniversite dışındaki sektörlerde de kurulan Ar-Ge birimlerinde, teknoparklarda bilim üretmenin yöntemleri uygulanmaktadır.
Üniversitelerin özel sektörle, sanayi ile işbirliği sürecine girerek ivmesini arttırması kaçınılmaz görünüyor.
Başarılı iş adamları ile yapılacak ortak projeler üniversitenin statikleşmiş birimlerini harekete geçirebilir.
Üniversite ve siyaset
Üniversite evrensel ilkeleri olan bir alandır. Bilim ürettiği kavramlarla kendi politikasını kendi oluşturur. Evrensel değerler üretmek ve uymak sorumluluğunu taşır.
Ürettiklerinden insanlık ve uluslar yararlanır.
Siyaset ulusal sorumluluğu ve yetkiyi üstlenen bir alandır. Günlük politika üretir. Güncel politikanın değişkenleri çoktur.
Bu yüzden günlük politikanın üniversiteye müdahalesi tüm gelişme süreçlerini tıkar. Günlük politikanın ürettiği dinci, faşist, komünist, ateist gibi içi boş söylemlerin ne kadar değişken olduğunu yakın tarihimiz tüm çarpıcılığı ile göstermiştir. Bilim insanlarının bu tür yakıştırmaları üniversite ortamında kullanmaları kendi vizyon ve misyonlarını inkar olur.
Bilim insanının siyaseti, bağımsız, bilimsel ve evrensel düşünceye dayalı siyasettir.
Din ve üniversite
İnanç bireysel, din evrenseldir.
Dinin kökeni evrensel ahlak ilkelerine dayalıdır.
Din, evrensel insan haklarına ters düşen yapılanmalara dikkat çeker.
Ulusal konuları kültürel farklılıklara bırakır.
Din, yaratıcının YOKTAN VAR EDEN niteliğine, insanın yapıp eden ve üreten niteliğine vurgu yapar.
Atatürk ve üniversite
Atatürk ve üniversiteden söz edildiği zaman ilk akla gelen Ankara Üniversitesidir.
Ankara Üniversitesi Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk üniversitesi.
Atatürk’ün aşağıdan yukarıya doğru kurumsallaştırma sürecini başlattığı, önce fakültelerini oluşturarak, “doğan çocuğa isim koyma” doğallığı içinde bayraklaşan bir üniversite.
Ülkemizin her tarafında kurulan üniversitelerin kaynağı.
Beş ayrı kampüsüyle dev bir bilim ordusu barındırıyor.
İlk olması dolayısıyla sorumlulukları büyük.
Halkın ve görencinin gözünde tarihi değerinin yeniden pekiştirilmesi gerekiyor.
Kurumsallaşmada yeni ve öncü disiplinler geliştirmesi gerekiyor.
Karar süreçlerini hızlandırması gerekiyor.
Kampüsler ve disiplinler arası diyaloğu geliştiren yeni yöntemler devreye sokması gerekiyor.
Öğretim elemanlarının ters dönmüş piramid yapılanmasını yeniden dizayn etmesi gerekiyor Ve de bilim felsefesi, etik felsefe ve Atatürk’ün evrensel felsefesini bayraklaştıran yeni bir iklim oluşturması gerekiyor.
Sayın hocalarım, değerli meslektaşlarım ve saygıdeğer konuklar…
Davetimize katılarak bizi onurlandırdınız.
Birlikte olma fırsatını verdiniz.
Görüşlerimizi paylaşma ortamı oluşturdunuz.
Tekrar hepinize şükranlarımı sunuyor bayramınızı şimdiden kutluyorum.
Tekrar görüşme dileklerimle
Saygılar sunuyorum.