Yıllardır biz, 14 Martları daima başkentimiz Ankara’da kutlardık. Gündüzleri sırasıyla bir fakültede toplantılar, geceleri 14 Mart baloları. Hatta 2001 yılında, yine bir 14 Mart töreninde, Anıtkabir’de Atatürk’ün mozolesine çelenk koymuşluğum, özel deftere yazmışlığım bile vardır.
Üç yıl oldu artık İstanbul’dayım. 14 Martlarda içimde ve kalbimde tarifi zor bir burukluk olur. Bir üniversite ve fakültem yok. Çalıştığım hastane ya da iş yerim yok. Burada tanıdık ve dostlarımın sayısı ise çok az. Onlar da çalışıyorlar. Herkes geçim telaşında, kendi işinde gücünde. Tıp bayramı aktivitelerini TV’den izlemekle yetinirdim.
Bu sene öyle olmadı. Birkaç gün öncesinden Dr. Erdinç Köksal ağabeyim telefon ederek, 14 Mart akşamında beni Kadıköy Evlendirme Dairesinde yapılacak olan toplantıya davet etti. O kadar heyecanlandım ki anlatmam imkânsız. 23 Nisan bayramına katılacak çocuklar gibiyim. Sabah erkenden kalkarak gömlek ve kravatımı taktım. Yılardır giymediğim, çok sevdiğim lacivert ceketimi çıkardım. Çabucacık giyinip toplantı öncesinde prova ve hazırlık bile yaptım.
Yerimde duramıyorum. Önce otobüsle Hacıosman’a, oradan metroyla Yenikapı’ya, Marmaray’la karşıya geçiş, metro değiştirip ver elini Kadıköy çarşısı. Vaktim bol nasılsa diyerek çarşıyı, balıkçıları, hatta sahafları bile doyasıya gezdim. Sahile doğru yoldan karşıya geçip, otobüs duraklarında görevlilere hangi otobüsle gidileceğini sorduğumda, hemen yanda beklemekte olan 19Y’ye geçiverin dediler. Kadıköy Belediyesi durağında otobüsten inip, karşıdaki Evlendirme Dairesine kadar yürüdüm. Toplantının yapılacağı bina nikâh salonlarının hemen karşısında. Bina girişini çiçeklerle süslemişler. Birinci kattaki salona çıktım.
Salonda, duvar kenarlarında sırayla dizili üçlü rahat koltuklardan birinde, benim gibi erkenci olan bir meslektaşımla konuşmaya daldım. Aslen Kerküklü olduğunu, Okmeydanı Hastanesinden emekli olduktan sonra anestezi uzmanı olarak bir özel bakımevinde yarı zamanlı çalıştığını anlattı. Rahmetli İhsan Doğramacı hocadan, çalışmanın ve doktorluk yapmanın zorluklarından konuştuk. Zaman yaklaştıkça salon da yavaş yavaş dolmaya başladı. Gelenlerin hemen tamamı emekli gibi. Benim yaşlarımda, hatta çoğunluğu benden daha da yaşlı. Beyaz saçlı bir ablamız çok enerjik. Hem son kez çıkan kıdemli Steteskop Dergisi’ni dağıtıyor hem de yeni gelenlerin telefon ve e-mail adreslerini tek tek masaları dolaşarak kâğıda yazıyor.
Erdinç ağabey, yaptığı konuşmada, maddi imkânsızlıklar nedeniyle artık dergiyi çıkaramayacaklarından bahsetti. Hepimizin yüreği cız etti, içimiz yandı. Keşke dedik, keşke. Daha sonra onunla birlikte diğer masaları da dolaşıyorum. Masalardan birinde, ikisi de kadın-doğum uzmanı olan Dr. Ali Bey ve eşi Dr. Gönül Hanımla tanışıyorum. Sohbette, eskilerden, ortak tanıdıklarımızdan konuştuk. Ak saçlı sevecen ağabeyimiz, kadın-doğum uzmanı Dr. Fahri Bey de yanımıza geldi. Salı akşamları Arnavutköy’de koro çalışmaları olduğundan bahsederek, beni de koro çalışmalarına davet etti. O ve yine aynı korodan Dr. Semra Hanım ve eşi Dr. Ali Rıza Bey, “Gelecek toplantıda saba makamı çalışılacak, siz de bir şarkı ezberleyip gelin.” dedi.
1957 mezunu olduğunu öğrendiğim askeri tıbbiyeden ak saçlı ablamızla hep birlikte grup resmi çektirdik. Kokteyl bitiminde Dr. Ali Bey, eşi Dr. Gönül Hanım ile birlikte bindiğimiz metrobüsün en arka koltuğuna yerleştik. Vakit ilerlediğinden yolda çok trafik yoktu. Bir çırpıda karşıya geçerek Zincirlikuyu’ya geldik. Bu şekilde ben de ilk kez metrobüse binmiş oldum. Oradan otobüsle Levent metro durağına ve ben Hacıosman, onlar da Hisarüstü metrosuna bindiler.
Pazar günü, kendi fakültem Gazi Tıp’ta yapılacak olan ‘Kadın Doğum Günleri’ toplantısı için Ankara’ya gitmem gerekiyor. Katılmayı çok istediğim hâlde doktorların Haydarpaşa’dan Kadıköy’e kadar olan yürüyüşlerine katılamadım.
Meslektaşlarımız, eski ve yeni dostlarımla İstanbul, sen daha da güzelsin. Darısı, gelecekteki 14 Mart ve diğer toplantılara.