29 Kasım-3 Aralık 2006 tarihleri arasında İtalya’nın Venedik kentinde Avrupa Cerrahi Onkoloji Kongresi’ne katıldık. Biz İtalya’da bilimsel bir kongreye katılırken Papa 16. Benedikt, Roma’daki Katolik Kilisesi ile İstanbul’daki Rum Ortadoks Kilisesi’nin ortak kongresine katılmak için Türkiye’deydi.
Biz Venedik’te Avrupa’ya rönesansın aşıladığı akıl ve bilim paradigmalarına dayalı üretilen ürünlerin “kanser” bağlamında hangi aşamaya geldiğini tartışırken, Papa’nın katıldığı toplantılarda, teolojik (dinî) ve politik (dünyevi) yeni yapılanmaların temeli atılıyordu.
Biz İtalya’daki kanser kongresinde, Avrupa kanser cerrahisinin Türkiye ile paralel bir gelişme içinde olduğunu gözlerken, televizyon kanallarının ve gazetelerin tümüne yakını Papa’dan söz ediyor ve “Türk papa” diye manşet atıyorlardı.
Biz, Cumhuriyet döneminde, “medeniyet bir hızla ulaştı ülkemize” dediğimiz günlerde, diğer taraftan, “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” diye çelişkili bir toplum yapılandırırken, Avrupa, Vatikan’da “dine dayalı devletin” başında “papalık” rejimini devam ettiriyordu.
Biz Avrupa’nın bilimsel düşünce açısından tıkandığını ve yaşlandığını gözlerken, Papa Avrupa’nın ahlak ve siyaset bakımından tıkandığını ve katkıda bulunmanın Vatikan’ın misyonu olduğunu sergileyerek gösteriyordu.
Biz Venedik’e bilimsel bir kongreye, laik Türkiye’nin bilim adamları olarak giderken, Papa, 30 Ekim’de imzalanan tarihi deklerasyonda “sekülerlik, görecelilik ve nihilizm”i tehlike olarak gören belgeyi imzalıyordu. Biz, bilimi evrensel olarak algılayıp bu düşüncelerle kanser kongresine katılırken, Papa ile Patrik Bartholomeos’un imzaladıkları ortak belgede ekümenik/evrensel kavramını deklare etmiş oluyorlardı.
Değerli okuyucular,
Avrupa’da “akıl, bilim” paradigması hiçbir zaman geçerli olmamıştır. Papa’nın çalışmaları bunun en çarpıcı göstergesidir. Vatikan’ın varlığı en somut tarihi belgedir.
Doğrusu ben, her Avrupa seyahatimde ve son katıldığım Cerrahi Onkoloji Kongresi’nde de düşüncelerimde bir değişiklik olmadı: Avrupa Hıristiyanlık dininin bilimin önünde engel olduğunu düşünmüyor.
Sorun bizde!
Gelin biz de medeniyete katkıda bulunurken paradigmalarımızı yenileyelim. Medeniyetin evrensel olduğunu bayraklaştıralım. Medeniyetin “tek”, kültürlerin “çok” olduğunu artık anlayalım.
Tarih boyunca her kültürün medeniyete katkısının, medeniyeti oluşturan üç evrensel sürece katkısı miktarınca olabileceğini yakalayalım. Medeniyet üç temel dinamik üzerine kurulur: Bilim, sanat ve din. Bu paradigmalara bağlı medeniyet/uygarlık/civilitation istiyorsak, evrensel ahlak ilkelerini bayraklaştırmalıyız.