Yaz bitti! Bizim buralar için doğru olmamakla birlikte yazın sonuna geldik. Akademik yılın başlamasına az bir süre kaldı. Bazılarımız dinlendi, bazılarımız çalışmaya devam etti.
Yeni beklentiler, yeni umutlar her yıl olduğu gibi… Eğer umut varsa her şey yolunda demek ki! Yeni rektörler atandı, bu hepimiz için bir umut! Ama yetmez. Çünkü kişilere dayanan ve kurumsal davranışları olmayan bir sistem nasıl ideal olabilir? Bırakın ideali, günün gereksinmelerine nasıl karşılık verebilir? Veremiyor! Değişen bir dünyada eski, köhne ve baskıcı bir yüksek öğretim anlayışı ile devam etmek olası mı? Çok sevindirici ki, 2547 sayılı YÖK Yasası’nın değişmesi yolunda hazırlıklar olduğunu basından izledik. Elbette Sayın Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya’nın beyanlarından da. Yakın bir zamanda yeni yasanın tartışmaya açılmasını bekliyoruz.
Peki, bu yasadan ne bekliyoruz? Yasanın mevcut haliyle bir darbe yasası olduğu çok açık. Her ne kadar rektörlük ve ana bilim dalı başkanlığı seçimleri yapılmakta ise de, yönetilme biçimi yöneticilerin kişilikleri doğrultusunda baskıcı ve antidemokratik olmaya son derece yatkındır. Sistem, bireyselleşme ve farklı davranış modellerine kapalıdır. Genellikle değişimin genç kuşaklardan kaynak aldığı düşünülecek olursa, bu sistem buna pek de olanak tanımaz. Çünkü varlığınız yukarıdaki adama veya kadına bağlıdır.
Mevcut durumu herkes biliyor zaten.
Nasıl bir üniversite sistemi umuyoruz? Bilimsel özerkliğin ve her türlü farklılığın korunduğu bir yapı ortaya konulmalı. Siz, amirinizin her yaptığını onaylamak zorunda değilsiniz; ancak ters düşerseniz başınıza ne gelir bilinmez. Eğer doçent değilseniz, geleceğiniz tehlikede. Demek istiyorum ki, ağalık sistemi yıkılmalı. Kurumda var olmanın yolu çalışmak, üretmek ve ilerlemek olmalı. Bu doğrultuda yapılması gerekenleri belirlemek çok da zor olmamalı. Kişisel kaygım, nicelikten ziyade nitelikten yana. Ancak anladığım kadarıyla sistem bazı alanlarda kendi yolunu bulacak. Üniversitelerin kontenjanları dolmadı. Ama nitelikli ve iyi eğitim veren üniversitelerde bu durumun farklı olduğunu görüyoruz. Bu oldukça sevindirici bir durum. Eğer iyi iseniz iyi öğrenci alır ve kontenjanı doldurursunuz.
Acaba bu durum ileride uzmanlık sınavları için de geçerli olur mu? Bazı üniversiteler kolayca asistan bulurken, bazıları bulamayabilir mi? Çok yakın bir gelecekte bunun olacağını öngörüyorum. Birçok alanda uzman sayısının yeterli olduğunu anlıyoruz. Yakın bir gelecekte muhtemelen bazı alanlarda uzmanlık öğrencisi alınmayacak ya da sayı çok az olacak. Türkiye’de nerede ise her ay bir üniversite açıldığını düşünürsek, bazı üniversiteler ihtisas veremeyecek. İnönü Üniversitesi gibi organ transplantasyonunda dünya ikincisi olan bir üniversite varken, X üniversitesine kim ne diye gitsin organ transplantasyonu yapılan alanlarda? Bir üniversitenin Y bölümünde hocalar sabahtan akşama dek asistan eğitiyor; diğerinde de büyük hocalar(!) odasından çıkmıyor ve asistanını tanımıyor bile. Siz olsanız eğitim almak için nereyi seçersiniz? YÖK’ün bu sistemi desteklemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu şekilde kalite yükselecek ve doğal olarak da kazara üniversitede bulunanlarımız için bir yol ayrımı olacaktır.
Bir diğer yol da, üniversite öğretim üyelerinin sahip olması gereken nitelikler belirlenerek, bu doğrultuda insan gücü yetiştirilmesinin sağlanması YÖK’ün görevi olmalıdır. Bunu Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı ile tıp dışı alanlarda yapmaya başladığını biliyoruz. Tıp fakülteleri ne olacak? Orada sistemik bir eğitimden geçen öğretim üyesi gerekmiyor mu? Yoksa oluruna bırakmaya devam mı edilecek? Kısaca her alanda yeterlilikler belirlenmeli ve akreditasyonlar sağlanmalıdır.
Nitelik arttıkça üniversitelerin mevcut ağalık sisteminden kurtulma şansı olabilir. Aksi takdirde zaten performans, denetimsizlik, yandaş kayırma, sadece kendi kaynaklarından beslenme ve bilimsellikten uzak yaklaşımlarla irtifa kaybeden tıp fakülteleri daha da beter hale gelecektir.
Ben umutluyum; eminim geçen yıl da akademik yılın başlangıcında böyle bir yazı yazmıştım. Kendimi tekrarlıyorsam bağışlayın; sistem kendini tekrarladığı, bilimselliğe ve gelişime hizmet etmediği sürece bu dileğimde haklı olacağımı düşünüyorum.
Bilimsel ve demokratik bir yüksek öğrenim sisteminin olduğu verimli bir yıl dileğimle merhabalar…