Bir süredir “Yükseköğretim Yasa Taslağı” kamuoyunda tartışılmaktadır. Son günlerde gündemden yavaş yavaş düşmekle birlikte, tartışmaların genellikle yönetim kademelerinin seçimi ve görevleri konusunda olduğu görülmektedir.
Bu ayki yazımda, bu taslaktaki farklı bir konuyu, bu tip tartışmalarda nedense hep arka planda kalan bilimsel araştırma konusunu ele almak istiyorum.
Yasa Taslağı’nın 39, 40, 41, 42 ve 43 no’lu maddeleri yüksek öğretim kurumlarındaki bilimsel araştırma etkinlikleriyle ilgili bazı düzenlemeler getirmektedir.
Taslak’ın 39. maddesi, yükseköğretim kurumlarında kesintisiz beş yıldır görev yapan öğretim üyelerine yurt içinde ve yurt dışında konularıyla ilgili araştırmalar yapmak üzere bir yıla kadar ücretli izin verilmesini öngörmektedir. Yararlı olacağına inandığım bu maddede beş yıl kesintisiz görev yapma ön şartının ortaya konması bu tip ücretli araştırma izinlerinin genç ya da yüksek öğretim kurumlarında çalışmaya yeni başlamış öğretim üyelerine verilemeyeceği anlamına gelmekte olup, bu ön şartta süre konusunda bir düzenleme yapılması gerektiğine inanıyorum.
40. maddeye göre, yüksek öğretim kurumlarında ve bağlı merkez ve enstitülerde, ders vermeyen, yalnızca araştırma-geliştirme etkinliklerinde bulunmak üzere belli ölçütler çerçevesinde ve bir üst görevlendirme süre sınırı tanımlanmaksızın araştırmacı öğretim elemanı görevlendirilebilecektir. Bu durumda yardımcı doçent, doçent ya da profesör unvanı olmayan kişilerin son derece önemli olan “araştırmacı” kimliği ile yüksek öğretim kurumlarının bünyesinde çalışmalarının yasal olarak önü açılmaktadır. Öğretim üyesi ve araştırmacı kavramları birbirleriyle son derece yakın ilişkili iki kavram olduğuna göre bu durumun yeniden değerlendirilmesinde fayda olabilir. Bunun yanında, araştırmacı olarak yüksek öğretim kurumlarında çalışmalarına izin verilen bu bilim insanlarına neden lisans, lisansüstü ya da doktora düzeyinde ders veremedikleri konusunda bir açıklama getirilmesi gerekmektedir.
Taslak’ın 41. maddesine gore, aynı yüksek öğretim kurumunda en fazla iki yıl süreyle doktora sonrası ders vermeden araştırmacı statüsüyle bilim insanı istihdam edilebilecektir. Birbirine kavram olarak son derece yakın görünen 40 ve 41 no’lu maddelerin birleştirilerek üniversitelerde araştırmacı kimliği ile istihdam edileceklerin ölçütlerinin daha açık bir şekilde ortaya konmasında yarar olduğunu düşünmekteyim.
42. maddeye gore, öğretim elemanları için bir önceki yıldaki bilim, teknoloji ve sanata katkı sağlayıcı nitelikteki etkinlikler ve akademik ödüller, kamu kurum ve kuruluşları bünyesindeki kurul ve komisyonlarda yürütülen çalışmaları esas alınarak yıllık akademik etkinlik puanı hesaplanacaktır. Bu puanların akademik ve idari atamalarda dikkate alınacağı belirtilmekle birlikte, bunun atamalardaki bağlayıcılığı net olarak belli değildir. Bunun yanında, puanların denetim usulleri ve belli bir baraj puanının altında kalan öğretim üyeleri ile ilgili herhangi bir uygulama olup olmayacağı da belli değildir. Akademik etkinliklerin yasa kapsamında niceliksel olarak ortaya konması bir ölçüde doğru olsa da, niteliğin ve denetimin bu puanlamada yer almamasını önemli bir eksiklik olarak gördüğümü belirtmek istiyorum.
Taslak’ın 43. maddesine gore, öğretim elemanlarına bir önceki yılda hesaplanan akademik etkinlik puanları üzerinden her ayın 15’inde ilgili yüksek öğretim kurumu (Muhtemelen döner sermaye işletmesi) tarafından ek ödeme yapılacaktır. Her ne kadar yürürlükteki 18.02.2011 tarihli Döner Sermaye Ek Ödeme Yönetmeliği’ne göre yüksek öğretim kurumlarında yapılacak ek ödemelerde eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma etkinliklerine kâğıt üzerinde belli bir pay ayrılsa da (Teorik olarak ek ödemenin yüzde 50’sine dek olabilir), pratik uygulamada tıp fakültesi öğretim elemanlarına yapılan ek ödemelerde kurum yönetimlerince çeşitli nedenlerle sunulan sağlık hizmetlerinin büyük oranda öne çıkarıldığı, üniversite ruhuna uygun olmayan bir biçimde eğitim-öğretim ve araştırma etkinliklerine hak ettikleri değerin çok altında bir maddi karşılık verildiği net bir biçimde görülmektedir. Bu açıdan öğretim elemanlarının araştırma etkinliklerinin karşılığının yasayla güvence altına alınması önemli bir gelişme olarak kabul edilmelidir. Ancak, bu ödemelerin miktarının şu anda olduğu gibi bilimsel araştırmaların hak ettiği değerin çok altında kalmamasına özen gösterilmeli, mutlaka üniversite ruhuna uygun bir alt sınır belirlenmelidir.