Şu ünlü hizmet alımı meselesini bir daha ele almamak üzere kapattığımı sanıyordum. Zira, Medimagazin’de kaç kez bu köşede yazdığımı ben de unuttum! Hani “Söyleye söyleye dilimde tüy bitti.” derler ya benimki de neredeyse ona benzer bir hal aldı. SGK ve Sağlık Bakanlığı ilgililerine yaptığım çağrıların etkisini maalesef göremedim; inatla uygulamalarını sürdürmeye devam ediyorlar. İşin ilginç yanı, “şu ünlü” sıfatını kullandığım hizmet alımı uygulamasından hemen hemen tüm hizmet satanların (birkaç tanesi hariç) mağduriyet yaşamalarına ve bu işten hem vatandaşın zarar gördüğünü hem de SGK kanalıyla devletin büyük kayıpları olduğunu çok iyi biliyor olmalarına rağmen kimsenin durumdan şikâyetçi olduğunu en azından ben görmedim. Oysa bırakın devletin ya da kişilerin gördüğü maddi zararı, buradaki en büyük zararı, bu işte hiç suçu olmayan hekimler kanalıyla vatandaş ve dolayısıyla da hekimler görmektedir.
Nihayet geçenlerde bir ulusal gazetede arka arkaya MRG konusundaki çarpıklıklar gündeme gelince, MRG kullanan bazı hocaların konuya ilişkin şikâyetleri ve açıklamaları da duyulmuş oldu. Fakat işin ilginç yanı, genelde yaptığımız gibi, yine “ben” merkezli açıklamalara şahit olduk. Oysa “ben” değil, “biz” varız. Sorun, bir ya da iki kişinin şöyle ya da böyle yapması değil, tüm Türk halkının sorunudur. Onun için herkesin, özellikle de sağlık hizmeti veren kurum ve kişilerin “ille de ben” dememeyi öğrenmeleri gerekir.
Hizmet alımı uygulamasının nasıl işlediğini herkesin artık biliyor olmasına rağmen, bu işin çarpıcı noktalarını çok kısa olarak buraya aktarmakta yarar görüyorum. Bilindiği üzere, her yıl Sağlık Bakanlığının ya da özel kurumların SGK’ya satacakları sağlık hizmeti Resmi Gazete’de yayımlanan o yılki “Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği(SUT)” ve “Bütçe Uygulama Talimatı (BUT)” vasıtasıylatüm ayrıntılar ile belirtilir. Devlete sağlık hizmeti satan her kurum, yaptığı her iş için bu tebliğlerde belirtilen ücreti alabilir. Söz gelişi, A devlet hastanesi ya da özel hastane X ve Y analizleri için hizmet alımı ihalesine çıktığı zaman, hizmeti satan kuruluştan en az yüzde 30 indirim istiyor, bir de rekabet nedeni ile firmalar indirim yapıyor; eğer bu tetkikler 100 lira ise iniyor 30-40 liraya. Fakat ihaleyi yapan hastane yine SGK’dan 100 lirasını alıyor ve 60-70 lira da kendisine kalıyor. Sonuç olarak, devlet o analiz için yine 100 lira öderken bu hizmet alımı uygulaması nedeni ile çok daha kalitesiz bir hizmet satın almış oluyor.
Yapılacak şey; SGK hizmet alımı yapılacak kalemlerde aradığı şartları açık açık belirleyerek bir fiyat koyar. Bu şartlar ve fiyatlar, eczacılarda olduğu gibi, hizmet satan ilgili kurumların odaları, yoksa dernekleri vasıtasıyla karara bağlanır. Vatandaş da, SGK ya da Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış olan kurumların hangisinden istiyorsa hizmeti alır ve SGK da parasını öder. Bu suretle daha iyi hizmet verenler tercih edileceği gibi, hem devlet bugünkünden daha az para ödeyecektir hem de vatandaşına daha kaliteli sağlık hizmeti sunmuş olacaktır.
Yeni göreve başlayan Sayın Sağlık Bakanımızı en iyi dileklerimle kutlarken, çok yoğun mesaisi içinde bu kanayan yaraya da parmak basacağına ve yıllardır ters giden bu hususu inceleterek çözüm bulacağına inanıyorum.
Hazır yeri gelmişken, bir de hastaneler tarafından çıkarılan ihalelerde ileri sürülen şartlardan söz etmek istiyorum. Örneğin; bir tıbbi genetik merkezinin ihaleye girebilmesi için ruhsatlandırmada olmayan bir sürü belge istenir. Bunlar Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış merkezlerdir ve eğer ek yaptırımlar gerekiyorsa bunu Sağlık Bakanlığı yönetmeliğine koyar ve gereğini ister. Öteki türlü uygulamalar bazı dedikoduları da beraberinde getirmektedir. Eğer önerildiği şekilde bir uygulamaya gidilecek olursa bu tür sakıncalar da ortadan kalkmış olur.
Yeni bir konuda yeniden buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.