Bir beyin cerrahı olarak ne zaman habis kanseri olan bir hastanın beyin görüntülerine, kafatasını açıp beyni mahvedecek olan bu kanser dokusunun kendine ve mikroskobik incelemede kanser hücrelerine baksam aklıma hep yeryüzü kanserleri diye adlandırdığım büyük şehirler gelir. Ya da, ne zaman bir tepeden veya uçaktan gece karanlığında aşağı bakarken büyükşehir adlı yeryüzü kanseri görsem, kontrast (Halk dilinde ilaç) tutarak parlayan ve beyin kanserleriyle aynı görünümü sergileyen yeryüzü kanserlerinin de beyni yok eden kanserler gibi, gelecekte yeryüzünü felakete sürükleyeceğini hissederim. Tüm dünyada mimar, mühendis, hekim, yönetici ve din işleriyle ilgilenenlere duruuu…n diye haykırmayı düşünür, Tanrı’ya müdahale etmesi için dua ederim. Ve tüm dinlerde üzerinde dikkatle durulan ve Hz. Muhammed (AS) ın veciz ifadesiyle özetlenen :’’ Kıyamet bile kopuyor olsa, elinizde kuru bir çalı bile olsa dikiniz…!’’ vecizesini tüm beyinlere, kazma ve kürek saplarına, dozer ve kepçe hallarına yazasım gelir…..
Ne zaman beyin kanserli bir hastada kafa kemiğini kaldırsam (A), beyne yabancı biçimde kurulmuş düzensiz bir şekilde tüm normal fizik kanunlarına aykırı bir şekilde inşa edilmiş büyük bir şehirle karşılaşacağım diye ürperirim. Savunma sistemi zayıflamış beyinde çeşitli vasıtalar ve gerekçelerle aldatılarak kanserleşmeye başlayan hücrelerde öce kendi natürel yazılımları silinir ve kendilerini çok hızlı bir şekilde büyütecek ve geliştirecek
olduğu vaad edilen yeni tehlikeli yazılımlar yüklenir. Bu şekilde değişim ve dönüşüme uğrayacak hücreler, kendilerine bol miktarda gıda taşıyacak olan yeni damarlar (B) ve kendi işlerini yönetecek yeni sinir ağları oluştururlar. Neticede artık kendilerine yabancı ilan ettikleri konakçı beyin hücrelerine kendi yazılımlarını yükleyerek onları kendilerine benzetmeye, benzetemediklerini de tehdit ve tahrip etmeye başlarlar. Hatta kanser dokusu daha da büyüyünce beynin tümünü yabancı olarak görür ve ona saldırır. Bu süreçte kanser dokusu beynin ve hatta tüm vücudun gıdasını kendine taşıyacak yeni damar ağları örerek müthiş bir güce erişirken normal beyni adeta ekonomik iflasa sürükler. Bu gidişat sonunda; vücudun diğer organlarını da kontrol ve komuta eden beyin bölgeleri de birer birer kanser dokusunun eline geçer. Şuur kaybolur, çeşitli felçler oluşur ve organlar iflas eder. Üstelik kanser dokusu ürettiği zehirli artıklarla da beyni ve tüm vücudu zehirler. Sonuçta kanser dokusu hem kendinin hem de türediği organizmanın işini hazin bir şekilde bitirir.
Ne zaman bir büyük şehre tepeden baksam beyin kanserini hatırlarım demiştim. İşte büyük şehir adlı bir yeryüzü kanseri de (C). yeni gelişmeye başladığında, tabiat yasalarına aykırı biçimde; dağ ve ovaları suyuyla besleyen ırmaklara ve bu ırmakların beslediği bağlara, bahçelere, ormanlara ve dolayısıyla buralarda tüm canlıların ortak hayatı için canla başla çalışan canlıların başına musallat olur. Kanser dokusunda bulunan kanser hücreleri kadar sık ve yoğun çalışan yeryüzü kanserinin hücreleri de gökdelen adlı çok büyük binalar dikmek için yeri ve göğü işgal ederler … Kanserden farksız bu yeryüzü kanserlerini beslemek için ırmakların, göllerin ve hatta denizlerin sularını, tıpkı kanser dokusunun kan çalarak beslenmek için kendine yaptığı damarlar gibi (D), borular döşeyerek buralarda istihdam edecekleri normal bireyler için sonradan kanserleşeceği mekanlar kurarlar. Ama ne yazık ki bu mekanlarda hürriyet ve sağlık adına ne varsa kaybedilir. Ve bozulan sağlık düzenini sağlamak için hastanelerin, bozulan adalet düzenini sağlamak için güvenlik ve adalet kurumlarının, bozulan inanç sistemini renormalize etmek için tapınakların sayıları artırılır. Lakin Konfüçyüs’ün ifadesi ile hastanelerin, güvenlik kurumlarının ve tapınakların sayısı artan ülkelerde felaket istasyonları son durak olur.
Daha sonra tarım arazisi ve işçisine yapılan bu eylem sonucunda dereler, ırmaklar, göller, denizler. bağlar, bahçeler, ormanlar … yok edilir; kıtlıklar baş gösterirken sağlam beyinler üretilemez olur. Denizler öfkeyle kabarır, virüsler öfkeyle uyanır, yer ve gök öfkesinden patlar…. Böylece akıl iflas eder ve yeryüzü kanseri olan büyük şehirler, kendini taşıyamayan soyut ve somut zeminin çökmesi sonucu yok olur gider.
Sonuç olarak; ne zaman Mars’a baksam Dünya’nın eski halini; ve ne zaman hayalen Mars’tan Dünya’ya baksam Mars’ın yeni halini görürüm. Ve tüm dünyada belediye başkanlarına ve herkese sesleniyorum. Eğer böyle devam edersek dünya yakında Mars’a dönecek. Dolayısı ile Mars’a gitmemize de gerek kalmayacak ….
Tüm Dünya’da; normal ve normalüstü beyniyle bu yazıları anlayıp hatalarımı bana iletecek dâhilere şimdiden selam ve sevgilerimi sunuyorum. Tanrı’dan; Dünya’yı Mars’laştırmamak için beyni güncel olanlara sağlık vermesini; beyni güncel olmayanların beyinlerini güncellemesini, kafatası olduğu halde içinde beyin olamayanlara da beyin hediye etmesini diliyorum.