“The intermediate stage between
socialism and capitalism is alcoholism.”
(Sosyalizm ile kapitalizm arasındaki
geçiş evresi alkolizmdir.)
Norman Brenner
[Televizyon ve Sinema Oyuncusu]
Malumunuz, hasbelkader bir yıldır Şanlıurfa Tabip Odası Başkanlığı görevini yürütmekteyim. Dolayısıyla son bir yıldır, meslektaşlarımın sorunları ve beklentileri ile meslek örgütümüzün –yani Türk Tabipleri Birliği (TTB)’nin- mesleğimiz adına yaptıklarıyla daha bir fazla ilgileniyorum. Bu sırada gözlemlerimi ve TTB’nin yaptıkları konusundaki düşüncelerimi sıkça bu köşede sizinle paylaşıyorum. Geçen haftalardaki yazımlarımdan birisinde belirttiğim gibi TTB ne zaman “tıbbi içerikli olmayan”/“paramedikal”/“sosyal sorumluluk çerçevesinde” bir şey yapsa ben klavyeye sarılmak zorunda kalıyorum. Ben yazmaktan yoruldum ama TTB merkez konseyi yanlış yapmaktan yorulmadı.
Bu hafta ele almak istediğim konu, TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Gençay Gürsoy, DİSK, KESK ve TMMOB Genel Başkanları ile kol kola girip, 1 Mayıs 2009 kutlama çalışmaları hakkında kamuoyuna bilgi vermek için 15 Nisan 2009 Çarşamba günü saat 12.30’da Taksim Gezi Parkı girişinde, içinde bolca “emek” ve “emekçi” ‘tümceleri’ geçen, geçmişte yaşanan ve bugün malum soruşturma ile hangi karanlık ellerin yaptığı ‘sağ duyulu’ herkes tarafından anlaşılmış olan acı olayları hatırlatıp, dinleyenlerde bir “kalkışma ruhu oluşturacak” ortak bir basın açıklaması yapmış.
Açıklamanın yayınlandığı sayfada bir de fotoğraf vardı ve o fotoğrafta bir tıp profesörü çok ama çok eğreti duruyordu. Bir mimar veya mühendise de orada olmak yakışmadı, ama o beni ilgilendirmiyor. Bilmeyenler için tekrar edeyim; 1 Mayıs kutlamaları, bugün bu günü kutlayanların “Kapitalizmin Kalesi” dedikleri ABD’deki “Örgütlü Meslekler Federasyonu”nun 8 saatlik iş günü talebiyle 1 Mayıs 1886 tarihinde ülke çapında grevler ve gösteriler yapması ile başladı, daha sonra ise uluslararası planda işçilerin dayanışma günü olarak kutlana geldi.
Yani 1 Mayıs, işçilerin kutlamaya başladığı ve kutlaması gereken bir gün. Bakmayın sonradan cepheyi genişletip daha fazla destek bulma adına sosyalist jargonu kullanarak “emekçi” kavramını üretmelerine. Sanki herkes emekçi değilmiş gibi. Sanki dünyada emeksiz yemek varmış gibi. Sanki patronlar ve elitler emek harcayarak değil, yatarak o mevkilere gelmişler gibi. Sanki herkes -iyi veya kötü yönde- bir emek sarf ederek hayatta kalmıyormuş gibi. Madem emekçiler de işin içinde, biz de “sağlık emekçisiyiz” diye kapıp pankartı mitinge koşmak da olmaz ki. Sen hekimsin yahu! Memleketin en saygın ve en elit işini yapıyorsun. Aldığın maaş dillere destan. Sen “almıyorum” desen bile kimse senin çok para kazanmadığına inanmıyor ki -hele ki bu devirde-. Velev ki çok para kazanmıyorsun, yakışır mı sana asgari ücretle, bazen onun da altında para alarak zor şartlarda çalışan insanlarla birlikte yürüyüp slogan atmak? Böyle davranarak, hekimlik mesleği yeryüzünde var olduğu günden bu yana, bazen yokluk içinde bazen zor şartlarda ama hep onuru ve şerefi ile yaşayan ve görevini icra edip toplumdaki saygın konumunu koruyan meslek büyüklerinin kemiklerini sızlatmaya kimin hakkı var? Duydunuz mu hiç American Medical Association’ın veya British Medical Association’ın 1 Mayıs’ta işçi sendikaları ile kol kola girip yürüdüğünü? Var mı dünyanın bir başka ülkesinde 1 Mayıs’larda “sokaklara dökülen” doktorlar? Varsa bile, bunu meslek örgütü çatısı altında değil, sendika çatısı altında yaparlar. Gidin siz de bir sendikaya girin, istediğiniz kadar eylem yapın.
TTB Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy ve arkadaşları belli bir siyasi ideolojiye inanabilir. Zaten kendisi bunu her konuşmasında açıkça dile getiriyor. Ancak eğer kendisi, kendi ifadeleri ile, 100 bin hekimi temsil ediyorsa, temsil ettiği meslektaşlarına kulak vermeli ve bu hatadan geri dönerek bizi utandırmamalı. Ne ülkemiz halkı, ne de biz hekimler kendimizi işçi sınıfının bir üyesi olarak görmüyoruz. İşçilere, bütün meslek mensupları gibi saygı ve minnet borçluyuz. Her meslek grubu gibi onların da en iyi sosyal ve ekonomik şartlarda yaşamasını istiyoruz. Ama hepsi o kadar. Biz TTB amblemini ve beyaz önlükleri miting alanlarında görmek istemiyoruz.
Taksim Meydanı konusuna zaten hiç değinmiyorum. Malum, Valilik Taksim Meydanı’nda gösteri yapmayı “yasa dışı” ilan etti. Meslek örgütümüzün yasa dışı işlere karışacağına ihtimal bile vermek istemiyorum…