Neden kadın hep gündemdedir? Çünkü kadın, sağlıklı ve her alanda güçlü çocukların yetiştirilmesinde üstlendiği işlevlerle ülkenin geleceğini belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu nedenle her yıl kutlanan kadınlar gününde, ulusal ve uluslararası etkinlikler düzenlenmektedir. Ülkemizdeki etkinliklerde daha çok “kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık” üzerinde durulmakta, yazarlar, hukukçular, düşünürler ve çeşitli kesimlerden kadınlar konuya ilişkin birikim ve düşüncelerini dillendirmektedirler. Bu bağlamda kadının erkek tarafından şiddet gördüğü sürekli yinelenmekte, kadın mağdur ve korunmaya muhtaç gösterilerek daha çok, kadının güçsüz ve aciz olduğuna vurgu yapılmaktadır. Ancak, bu konuşmaların şiddet olaylarını önlemede pek de etkili olamadığı, yazılı ve sözlü basına yansıyan sayısı ve şiddeti giderek artan olaylardan anlaşılmaktadır.
Konuya ilişkin tartışmalarda ayrıca, kadının her yönden güçlendirilmesinden söz edilmektedir. Bu çok yerinde bir öneridir. Ne var ki, kadının aciz ve yardıma muhtaç olarak gösterilmesinin kadını böyle olmaya ve böyle duyumsamaya koşullandırabileceği gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Aslında kadınların konu ile ilgili duygu ve davranışlarının temeli evde daha çocukken atılmaktadır. Kendisine küçük yaşlarda edilgin rol biçilen ve canlı örnek olarak annesini gören kız çocuğu; evlendikten sonra kolayca erkeğin himayesine girebilmekte ve erkek; her konuda haklıdır, güçlüdür, evde son söz onundur, kendisine her türlü hizmet verilmelidir, gibi önermelerle yetiştirilmiş olan eşlerinin beklentilerini koşulsuz karşılama çabası içine girmektedir. Ne var ki erkeğin her zaman, her konuda ve koşulda güçlü ve haklı olması beklenilemez. Kadının bu konuda imada bulunması, erkeğe bu gerçeği hatırlatarak kadına karşı şiddeti tetikleyen bir etki yapıyor olabilir. Belki de erkeğin bu kabul edilemez davranışı, onun kendisini yetersiz duyumsamasının yarattığı içsel çatışmanın dışa vurumudur. Bu durumda şiddete eğilimli bir erkek, bununla ilgili hırsını en yakınındaki eşine yöneltebilmektedir. Tüm bunlar evlilik birlikteliğine sonradan onarılması güç zararlar verirken, böyle ortamlarda yetişen çocuklara halledemeyecekleri sorunlarla ve üstesinden hiçbir zaman gelemeyecekleri duygularla dolu bir gelecek hazırlamaktadır.
Bilindiği gibi evlilik birliktelikleri karşılıklı güven, dayanışma, bakma, üzerine titreme, koruyup kollama, her türlü güzellik ve güçlüğü paylaşma ve özeli koruma gibi temeller üzerine kurulur. Taraflar birbirlerine bu konularda söz verirler. Ne var ki, bir süre sonra pek çok güzelliği paylaşmış, hayatta bazı badireler atlatmış, birlikte pek çok sorunun üstesinden gelmenin verdiği hazzı tatmış, en önemlisi de çocuklarının doğumu gibi mucizevî bir olayda birbirlerini tamamlayıcı partner olarak tüm aşamalarını büyük bir heyecanla yaşamış olan bu iki insan günün birinde birbirlerine yabancılaşarak özellerini dışarıya taşımakta ve bozulan ilişkileri daha da onarılamayacak bir duruma getirmektedirler. Bu durumda kadın, kendisine sürekli dayatılan edilgin rolün de etkisi ile sığınacak bir yer arayışına geçmektedir.
Sorunların çözümünde sürekli, kadının güçlendirilmesi, eğitilmesi ve kendine yeterli duruma getirilmesinden dem vurulmaktadır. Üniversite eğitimi görmüş kadınlarda da şiddet görenlerin oranlarının oldukça yüksek olması bu önerinin tek başına yeterli olmadığını göstermektedir. Kaldı ki, sadece kadını ele almanın -eşler arası ayrıcalıkları daha da artıracağından-, kadının tutum ve davranışlarının erkeği daha çok rahatsız etme gibi bir olasılığı da vardır. Bu yüzden şiddet olaylarının daha başından önlenmesinde, erkeğin de ele alınarak sorunların çözümüne eşit ağırlıklı katkıda bulunması sağlanmalıdır. Denilmek istenilen o ki, sorunu yaşayan kadın ve erkek birlikte ele alınmalı ve soruna birlikte çözüm getirecek önlemlerin saptanmasında her ikisine de eşit sorumluluk verilmelidir. Bilgileri ve davranışları dayatma yerine, kendi aralarında başlayan olayların neden ve nasıl oluştuğunu en iyi kendileri bildikleri için, en geçerli çözümü de kendilerinin üretebilecekleri hakkında düşündürülmelidirler.
Düşündürülmesi gereken konulardan en başta gelenleri; eşitlik ilkesi ve kadınla erkek arasındaki ayrıcalıklardır. Konuya eşitlik ilkesi açısından bakıldığında, kadın olsun erkek olsun, aynı insani ve yasal haklara sahiptirler. Ne var ki kadın ve erkeğin yaradılış farklılıkları olduğu da bir gerçektir. Her ikisinin de fizyolojik insan gereksinimleri hemen hemen aynı olduğu halde kadın ve erkek çocuk dünyaya getirmede farklı işlevleri yerine getirmek üzere farklı donatılmışlardır. Uzman görüşlerine göre bu iki grup, duygu, düşünce ve olaylar karşısında tutum, yaklaşım ve davranışlar yönünden de ayrışmaktadırlar. Bu nedenle uyumlu bir beraberlik için her ikisinin ayrıştığı noktalar üzerinde durularak hem kendisini hem de eşini tanıması ve anlaması sağlanmalıdır. Çünkü bu ayrıcalıkların tarafları rahatsız eden etkilerinin zamanla birikerek günün birinde şiddeti tetikleyen sürtüşmelere neden olabileceği düşündürmektedir.
Kadın ve erkeği ayrıştıran pek çok ayrıcalık olduğu ve bunların daha beşikte iken başladığı söylenilmektedir. Uzmanlar tarafından kız bebeklerin zamanlarının çoğunu çevreyi gözlemleyerek geçirdikleri, emeklerken de aynı davranışı sürdürdükleri, erkek bebeklerin ise hemen hedefe odaklandığı dile getirilmektedir. Bir restorana giren erkeğin doğrudan buluşacağı kişiye yöneldiği, kadının ise diğer masalardakileri de incelediğinden söz edilmektedir.
Kadının isteklerini doğrudan açıklama yerine ikna yolunu seçtiği, erkeğin bunu gereksiz bulduğu için, bu davranışa tahammülsüzlük gösterdiği, kadının sözünü keserek ve sorunu tek yönlü çözerek konuşmayı sonlandırmaktan çekinmediği,
Gözlemlerinde ayrıntıya önem veren kadının, bunları aktarırken de ayrıntılara yer verdiği,
Kız çocuklarının bebeklikten başlayan ve daha sonra geliştirdikleri gözlem yeteneklerinin onları iş yaşamında daha başarılı bir yönetici yaptığı, ayrıca kızların, erkek çocuklarından daha önce konuşmaya başlamaları ve büyüme sürecinde adet gördükten hemen sonra büyüme sürecini tamamlıyor olmaları kadın ile erkek arasındaki sayısız ayrıcalıktan sadece birkaçıdır. Tarafların ilişkileri bir biçimde etkileme potansiyeli taşıyan bu ayrıcalıklar konusunda düşündürülmesinin, onlara eşleri hakkında anlayış kazandıracağı, yararlı olacağı umulmaktadır.
Şiddet olayları ele alındığında üzerinde durulması, düşünülmesi ve düşündürülmesi gereken başka konular da vardır. Dışarıya karşı eşini özenle koruyup kollayan erkek, eşini çocuklarının önünde rencide edici eylemler sergileyebilmekte, kendi annesine hiçbir söz söylenilmesine izin vermezken, eşinin çocuklarının annesi olduğunu unutarak, hem de çocukların gözü önünde eşini tahkir edici tutum ve davranışlara başvurduğuna tanık olunmaktadır. Erkeğin çocuklara da kötü örnek olan bu çelişkili durumlar üzerinde düşündürülmesi ve çocuklara verilebilecek olası zararların kendisine uygun bir yaklaşımla anlatılması, büyük bir olasılıkla sorunların bir ölçüde de olsa giderilmesinde yarar sağlayacağını düşündürmektedir.