Otizm konusunda Medimagazin’de yazdığım birinci (24.09.2007, Sayı: 348) ve ikinci (14.09.2009, Sayı: 449) yazıya ilişkin pek çok yorum ve olumlu tepki aldım. Bunlardan çıkardığım ortak sonuç ise; 1- Ülkemizdeki otistik çocuk sayısının sanılanın aksine hiç de küçümsenecek sayıda olmadığı ve 2- Bu hastalarla ilgilenmesi gereken kurumların hem tanı ve tedavi hem de rehabilitasyon açısından en hafif tabiri ile görevlerini yerine getirmedikleridir. Aslında sosyal devletin ana görevlerinden biri engelli vatandaşları ile yakından ilgilenmek, onların sorunlarını sorun olmaktan çıkarmaktır. Belki devletin yanında özel kuruluşların "I Am Autism" örneğinde olduğu gibi gayretleri de gereklidir, fakat bunu da yönlendirecek olan yine ilgili otoritedir. Şimdi sözü daha fazla uzatmadan otistik çocuğa sahip bir doktor arkadaşımın yürek parçalayan, fakat o ölçüde de dersler veren hazin hikâyesini, küçük bir iki düzeltme dışında olduğu gibi sizlerle paylaşmak istiyorum. Acılara dayanabilmek ve insan olmak herhalde budur. Yazı aynen şöyle:
"Sevgili Ağabeyim, Otizmin genetiğine yaklaşmanız beni çok mutlu etti. Temenni ederim, gen mühendisliği veya bir kök hücre yöntemi ile bir çözüm bulunabilir. Benim de 3’üncü erkek çocuğum otistik oldu. Daha sonra 4’üncüsü de doğdu, o şimdi 19 yaşında, sağlıklı bir genç adam. Ancak, ailemde psikolojik bozukluk oldukça fazla. Anneannem ve annem öfkeli, agresif kadınlardı. Küçük kardeşim erkek olup, şizoid psikozdu, intihar etti. Bir teyzem ve kız kardeşim yine çabuk öfkelenen bir mizaca sahipler. Büyük oğlum ve en küçüğüm de dikkat eksikliği ve öfkeli mizaç taşıyorlar. Ama büyük oğlanın 1,5 yaşındaki kızı gayet güzel konuşuyor, iletişim kuruyor. Bir genetik eğilim var, amma hangi genin hangi ekspresyonu bilemem. Anlayacağınız arada kaldım. Yuvam otistik çocuk yüzünden yıkıldı. Devlet kurumları ve özel psikiyatri merkezlerinde de köklü bir rehabilitasyon uygulaması hiç olmadı. Elimizde yakıcı bir ateş idi, söndü ve geride yaktığı yuvanın külleri kaldı. Ateşi söndürmek için zavallı eşim \"hoca\"lara gitti ve haliyle daha kötü oldu, çünkü onlar cinden büyüden bahsettiler ve eşimin de ruh sağlığı bozuldu. Sonuç, boşandık. Benim de kariyerim böylece yarım kaldı. Hocamız olduğunuz için biraz dertleşerek açıkladım. Benimkinde sebep olarak sürmatürasyonu görüyorum. Otistik çocuğum sürmatüre ve apgar skoru oldukça düşüktü. Plasentası ileri derecede kalsifiye olmuştu. Gelişimi de persantilin hep altında idi. Herhalde genetik bir eğilim var. Konuşmama, göz temasından ısrarla kaçınma, sabit hareket ve sabit istekler, hiçbir şekilde ifade-i meram edememek, ev eşyalarını pencereden sokağa atmak, nerede bir elektrik süpürgesi bulursa aşırıp eve getirmek… yanı sıra müzik kulağı çok iyi idi, birçok şarkıyı melodik ve sözel olarak gayet iyi mırıldanıyordu, ama karşılıklı konuşma ve göz teması hiç olmadı. Sık sık evden kaçtı ve tam 22 sefer karakollardan topladım. Sonuncu kaçış (veya kaçırılış) yolculuğu ise Fındıkzade\’den Marmara Ereğlisi, oradan Ankara SHÇEK Saray Bakımevinden Sami Ulus Hastanesi Morguna kadar, 20 gün sürdü. Karşıyaka Mezarlığına bırakıp geldim.
Herhalde birçok otistik çocuğun ve ailesinin buna benzer maceraları vardır. Önerim, bu otistik çocukların birkaç rehabilitasyon merkezinde toplanarak hem üzerlerinde yasal ölçütler çerçevesinde gözlemler yapılması, hem gen ve moleküler biyolojilerinin incelenmesi hem de rehabilite edilmeleridir. Selam ve saygılarımı sunarım. Kıymetli
hocamıza da hürmetler."
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.