Yıl iki bin on, ekim ayı başındayız, “Hormonal kontrasepsiyonda yenilikler” adlı bir günlük semineri, bu kez, Van’da gerçekleştiriyoruz. Yedi ayrı bölgede yapmayı planladığımız seminerlerin ikincisindeyiz. AÇSAP genel müdürümüz, Van il sağlık müdürü, grup yöneticileri açılışta aramızda, gözler Üniversite rektörünü, en azından fakülte dekanını arıyor. İşleri yoğundur anlıyoruz anlamasına da, yerlerine pekalâ yardımcılarını gönderebilirlerdi.
Açılış ve sonrasında beklenmeyen elektrik kesintileri olsa bile, genel müdür konuşmasını duraksamadan sürdürüyor. Üreme sağlığı ve aile planlamasında, ülke çapında, gelinen nokta ve ileride yapmamız gerekenleri, tüm açıklığıyla anlatıyor. İstatistiklerde gelişmiş ülkelere oldukça yaklaşmış olduğumuzu görmek, bizleri ve tüm katılanları oldukça etkiliyor.
Van’a, 2002 deki ilk kez gelişimde konumuz “Jinekolojik Onkoloji” idi. Maalesef, o toplantıya Van ilinden katılan bir elin parmaklarından daha azdı. Bu nedenle toplantı sonrasında, Medimagazin’de eleştirisel bir yazı bile yazmıştım. Şimdi salon tamamen dolu, meslektaşlarımız, tıp fakültesi ve sağlık meslek yüksekokulu öğrencileri aramızda. Belli ki, Mansur Kamacı hocamız ve arkadaşları, bu kez işi çok sıkı tutmuşlar.
Ülkemizde, üreme sağlığında bir yerlere gelebildiysek, en başta, genel müdürden başlayarak, tüm çalışanlara teşekkür etmek lazım. Doğumların neredeyse yüzde 90’ı hastanelerde olmaya başlamış, ana ölümleri, bebek ölümlerinde imrenilecek konumlara ulaşılabilmiş.
Son sekiz yılda Van’a dört kez geldim. Her defasında il bazında gözlediğim kadarıyla büyük bir ilerleme var. Ana yol üzerinde, yeni bölge hastanesi, bir anıt gibi karşımızda duruyor. Sağlık müdürü iki ay içinde açılacağı müjdesini veriyor. Yüzüncü Yıl Üniversite yerleşkesi, uçsuz bucaksız geniş bir alanda kurulmuş. İçinde, Tıp Fakültesi hastane inşaatı olanca hızıyla ilerlemekte.
Toplantıda eski asistanlarımız, şimdinin genç öğretim üyelerini gururla dinliyorum.
Akdamar Adası ve Kilisesi, devletimizce onarılmış. Yaya yolları, kafeterya, modern tuvaletler dâhil, adada gereken her şey incelikle düşünülmüş. Elektriği, adada kurulan güneş enerjisi panellerinden sağlanıyor.
Tartışmalara neden olan, 130 kilo ağırlığındaki meşhur haç, bir gün önce kilisenin tepesine yerleştirilmiş. Gezi dönüşünde, başta Urartu ve diğer yöresel motifler olmak üzere, el emeği göz nuru ile yapılan gümüş işleri, öncelikle grubumuzdaki bayan hocalar tarafından neredeyse kapışılıyor.
Peynir pazarına gidiyoruz, otlu peynir çok iyi de, başka peynirleri ne bilen, ne yapan ne de satan var. Peynircilere sorduğumuzda, “Bir tek otlu peynir yapmayı biliyoruz” diyorlar. Otelimizde ise kaşarından, tulumuna her türlü peynir var. Belli ki, hayvancılık ve peynir yöresi olmasına rağmen dışarıdan getirmekten üzüntü duymuyorlar. Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp derler. Anladık da, onlara yeni teknikleri bugüne kadar öğretmeyenlere ne demeli? Kalın harflerle yazıyorum. Bu görev, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesinin ilgili bölümlerinde çalışan hocalarımıza ve tarım il müdürlüğü çalışanlarına düşüyor.
Onlar olmazsa, Sayın valimiz ve rektörümüz konuya bir el atsa diyorum.
Van’a günde ortalama, on (10) uçak gelip gidiyormuş. Deniz kenarında, tesis olarak ufak ama, güzel bir hava limanı var.
Ülkemizin doğusunda, Devlet Tiyatrosuyla, temiz otelleriyle, balıyla, otlu peyniriyle, ilginç kahvaltı sofralarıyla, gümüş işçiliğiyle, inci kefaliyle, Akdamar Adasıyla, kalesiyle denizin kıyısında, pırıl pırıl parlayan bir değerimizdir Van.
Henüz gidemediyseniz, gidip görmenizi hararetle öneririm. Fırsat bulduğumla ben yeniden gideceğim.