Benim yurt dışı eğitime ilişkin Medimagazin’de yazdığım iki yazı üzerine, aynı gazetede köşe yazarı olan Sayın Prof. Dr. Şahin Aksoy, 29.12.2008 tarih ve 412 sayılı Medimagazin’deki köşesinde bana cevaben “Yurt Dışında Eğitim Yararlıdır” başlığı taşıyan bir yazı kaleme almış. Demokratik toplumlarda insanların aynı konu hakkında farklı düşüncelere sahip olması çok doğal bir durumdur. Nitekim Medimagazin’deki bu iki yazıma terbiye kurallarını zorlayan ifadelerle beni insafsızlıkla suçlayan olumsuz tepkiler olduğu gibi, çok önemli bir konuya parmak bastığım için göklere çıkaran olumlu tepkiler de oldu. Ama hangisi daha fazlaydı derseniz, ikincilerin çok daha yüksek oranda olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Olumlu ya da olumsuz bu tepkiler, aslında Türkiye’nin yurt dışı eğitimle ilgili önemli bir sorunu olduğunun göstergesidir.
Öncelikle “İlim Çin’deyse de gidip alın” felsefesinde olan bir insan olduğumu belirterek, aldığım olumlu ya da olumsuz tepkilere genel olarak bir açıklama getirmek istiyorum. Zira “Bazı şeyler muz gibidir, hangi niyetle yerseniz o kokuyu alırsınız.” Ayrıca spesifik olarak sayın Aksoy dahil herhangi bir okuruma cevap vermeyeceğim. Fakat bana gönderilen mesajlardan çıkardığım ve benim de yüzde yüz katıldığım sonuçları, bazı eklemeler yaparak burada sıralamakla yetineceğim.
Şimdi gelelim yurt dışı eğitim için düşünülen önlemlerin sıralanmasına:
1) Türkiye’de YÖK tarafından diploma denkliği kabul edilmeyen 15 bin kadar genç olduğu söylenmektedir. Bunun önlemini devlet acilen almak zorundadır. Hele hele YÖK yönetimlerine göre diploma denkliği verilecek üniversitelerin de keyfi olarak değişmesi, devletin devamlılığı ilkesini zedeleyici ve kişileri küstüren, bezdiren ve yaralayan bir davranıştır.
2) Devlet, üniversitelerin sayısını ve kalitesini hızla artırmak durumundadır. Zira üniversiteye girmek için bekleyen öğrenci sayısı her geçen gün çığ gibi artmaktadır. Bu biraz da okullaşma oranındaki artışın yetersizliğine bağlı bir oluşumdur. Az gelişmiş ülkelerde %10, gelişmekte olan ülkelerde %22 ve gelişmiş ülkelerde de %66 olan yüksek öğretimdeki okullaşma oranı, ülkelerin gelişmişlikleriyle okullaşma oranının paralel gittiğini gösteren bir bulgudur (World Bank, 2005). Sağlık Bakanlığının belirli illerde “sağlık üniversiteleri” açmak için hazırlıklara girmiş olmasını bu çerçevede çok olumlu bir girişim olarak görüyorum ve konuyu ayrı bir yazıda tekrar ele alacağımı bu vesile ile belirtmek istiyorum.
3) Devlet, vakıf ya da özel üniversitelerin açılmasını teşvik edici önlemleri hızla almalıdır. Böylece hem beyin göçünü önleyecek hem de devlet üniversiteleri ile rekabet artacaktır.
4) Ülkemizin gelir kaynakları oldukça sınırlıdır. Diğer bir deyişle “mirasyedi gibi” harcayacak paramız yoktur. Türkiye’nin resmi ve resmi olmayan yollarla 2004 yılındaki yurt dışında okuyan öğrenci sayısının 100 bin dolaylarında olduğu ve bunlara 1 milyar dolar civarında harcama yapıldığı bildirilmektedir (Milliyet, 5 Nisan 2005). Bu rakamın 2008-2009 yılında çok daha artmış olduğunu söylemek pek de yanlış olmayacaktır.
İşin ilginç yanı, 143 milyon nüfuslu Rusya’nın yurt dışında okuyan öğrenci sayısı 22 bin, 127 milyon nüfuslu Japonya’nın 55 bin, 60 milyon nüfuslu İngiltere’nin 25 bin ve 70 milyon nüfuslu Türkiye’nin de 45 bin yurt dışına resmi yoldan öğrenci gönderdiği görülmektedir (OECD, 2004). İşte bu oransızlık aslında iyi seçimin yapılamamış ve rastgele öğrenci gönderilmesinin bir sonucudur. Yani, sizde olmayan ne varsa onu nerede olursa olsun alacaksınız, fakat sizde daha iyisi varken, başka yerlerde dolanmanın bir anlamı yoktur. Zaten demek istenen de budur.
5) Yurt dışına her kademeden gönderilecek öğrencilerin ilgili kurumlarca mutlaka izlenmesi ve kontrol edilmesi zorunluluktur. Kültür asimilasyonunun hızla yayıldığı dünyamızda devlet, diğer pek çok ülkenin yaptığı gibi kendi insanına sahip çıkmak zorundadır.
6) IMF Araştırma Birimi’nden ekonomist Antonio Splimbergo’nun raporuna göre; yurt dışı eğitimi“uysal iktidarı (“soft power”) kullanmada temel amaç olduğu” belirtilmektedir (Sabah, Milliyet 29 Mart 2007, memurlar.net). Yurt dışı eğitim yapılan ülke kendi kültür ve yayılmacı emellerini özellikle “yetenekli” yabancı öğrencilere empoze etmektedir. İşte, devletin vatandaşlarını bu tür tehlikelerden de koruması ve kollaması ana görevlerindendir.
7) Üniversitelerdeki lisansüstü eğitimini (uzmanlık, doktora sanatta yeterlik) tamamlayan tüm akademik personelin, minimum bir yıl ve gerektiği durumlarda yeteri kadar süreyle bir proje çerçevesinde yurt dışına gönderilmesi bir devlet politikası olmalıdır. Böylece geleceğin “hocaları” hem dil, hem dünya görüşü, hem hoşgörü, hem de mesleki alanda gelişme kaydetmiş olur.
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.