Bu yıl 9. sunu düzenlediğimiz Türk-Alman Jinekoloji Kongresi’ni 4-8 Mayıs 2011 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirdik. Bin 500 civarında katılımın olduğu kongremize 20 ülkeden meslektaşlarımız geldi. Bu yılki kongrenin organizasyonunda hiçbir sene zorlanmadığımız kadar güçlüklerle karşılaştık. Gelin, bu vesileyle tıp kongrelerinin ülkemizde geldiği son durumu irdeleyelim.
Yirmi yıl kadar önce ülkemizdeki ilk uluslararası katılımlı jinekoloji kongresini organize ederken pek çok altyapı sorunuyla karşılaşmıştık. Otellerin doğru dürüst bir kongre merkezi yoktu ve teknik altyapı çok zayıftı. Otel yönetimleri kongre katılımcıları ile diğer misafirleri arasındaki farklılıkları bilmiyordu. Peki acentelerin durumu neydi? Kongre organizasyon firmaları henüz sektörün ileride ne kadar büyüyeceğinin farkında değillerdi. Birkaç “part-time” elemanla işleri yürütürlerdi. Tüm yazışmaları, yabancı katılımcı ve hocalarla bizler yapardık. Hava alanlarında unutulan hocaları hatırlarım o zamanlarda.
Bugün bambaşka bir tabloyla karşı karşıyayız. Pek çok ülkeden çok daha iyi kongre merkezlerimiz var, otellerimizde sunulan hizmetler ise en üst düzeyde. Acentelerimiz artık işlerini mükemmel düzeyde yapıyorlar. Teknik altyapı derseniz, birçok ülkeyi kıskandıracak düzeyde mükemmel. Bu kıyaslamayı sadece kendi gözlemlerime dayanarak yapmıyorum. Bunu bize, 20 yıldır Türk-Alman kongrelerine davet ettiğimiz yabancı hocalar da söylüyor. Pek çoğu Türkiye’deki kongre organizasyonlarının ve ulaşılan yüksek bilimsel düzeyin Avrupa, hatta dünya kongreleriyle mukayese edilebilecek seviyeye ulaştığını ifade ediyorlar. Bakın, alanımızda dünyaca meşhur bir hoca bana neler itiraf etti: “Yıllar önce ülkenize gelirken propedötik eğitim düzeyinde “Slide”lar hazırlardık ve bu yeterli olurdu, ama bugün artık Türkiye’de bir sunum yaparken ciddi bir tartışma ortamı olacağını biliyor ve buna hazırlıklı geliyoruz”
Peki gelinen bu başarılı noktada, sıkıntımız nedir? Aslında birçok sorun var ama bence en önemlisi kongre sayısındaki büyük artış. Bu ilkbahar aylarında ülkemizde 10 adet jinekoloji ve obstetrik kongresi yapıldı. Bir bilim dalında bu kadar kısa süre içinde bu denli fazla sayıda kongrenin yapıldığı başka bir ülke yok. Üstelik ülkemizde meslektaşlarımızın büyük çoğunluğu kongrelere bir firmanın sponsorluğu olmadan katılmıyor. Farma endüstrisinin içinde olduğu kriz malumunuz. Giderek kongrelere yaptıkları desteği azaltıyorlar, bizse kongre sayımızı arttırıyoruz. Sonuç, büyük emek ve masraflarla hazırlanan kongrelere, çok az sayıda katılım olması.
Gelelim çözüm önerilerimize. Her şeyden önce bir branşta o yıl içinde yapılacak kongrelerin takvimi ulusal dernekler tarafından oluşturulmalı ve tüm kurumlar bu takvime uymalıdır. Elbette ki bu takvim oluşturulurken objektif ve tarafsız olunmalı, kongreler bilimsel düzeyi ön plana alınarak sıralanmalıdır. Böyle objektif bir şekilde hazırlanmış kongre takvimi farma endüstrisini de rahatlatacaktır. Bir başka önerim de, madem bu kadar mükemmel kongreler yapabiliyoruz, o zaman daha çok uluslararası arenaya açılmalıyız. Özellikle komşu ülkeler, Balkanlar ve Orta Doğulu meslektaşlarımızdan büyük bir ilgi var. Kongre lisanını İngilizce yapıp, (simültane tercüme de koyarak) çok sayıda yabancı meslektaşımızı ülkemize çekebiliriz. Biz bunu yıllardır Türk- Alman kongrelerinde yapıyoruz. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yapılan “American Association of Gynecological Laparoscopists (AAGL)” ve “International Pelvic Pain Society (IPPS)” kongreleri de bu açıdan çok başarılıydı ve yabancı katılımcı sayısı, Türk meslektaşlardan daha fazlaydı. Ülkemize dünya kongrelerini almaya başladığımız bu dönemde, mevcut sorunları aşacağımıza inancım tamdır.