“Eğitime Doymayan Adam: Prof. Dr. İhsan Doğramacı” başlıklı yazıma önemli katkılar sağlayan Prof. Dr. Muharrem Gerçeker’in yazısını aynen yayınlıyorum.
Sayın Prof. Dr. Hikmet Akgül,
Medimagazin Gazetesi’nin başyazı sayfasında, Türk yükseköğrenim dünyasının son 50 yılına fiilen ve fikren damgasını vuran ve bu özellikleriyle akademik çevrelerde efsane hatta abide boyutlarında yüceltilen Sn. Prof. Dr. İhsan Doğramacı ve sistemine ait genelde olumlu düşüncenizi, bilimsel bir yaklaşım ve örnek bir üslupla belirtiyorsunuz. İfade şeklinizin bu alandaki eleştirel yazılara emsal teşkil edeceğini ümit ediyorum.
Sn. Akgül,
Toplumumuzun hemen hemen her kesiminde genel kabul gören ve uygulanan davranış şekli, faydalı, başarılı ve örnek nitelikli insanlara, çalışma alanı ne olursa olsun spor, müzik, sanat, kültür, siyaset, eğitim ve öğretim vb- hakları olan övgü, takdir ve teşekkürün yaşarken değil de ölümlerinden sonra gösterilmesidir. Hatta bu yaklaşım sonucu, ilk dönemlerdeki çok parlak ve duygusal ifadeler yerine bir süre sonra unutulup gitme gerçekleşmektedir.
Bu yanlış ve hatalı geleneğin doğrusu insanları yaşarken, hatta görev başındayken değerlendirmek ve başkalarına örnek olacak şekilde takdir, teşekkür ve övgü ile layık oldukları yere çıkarabilmektir.
Günümüzde az da olsa bu düşünceye uygun yaklaşımlara şahit olabilmekteyiz. Mesela Türk Sanat Müziği alanında Sn. Avni Anıl için yapılan düzenlemeler ve törenler buna örnek olabilir. Türk yükseköğrenim dünyasında da Sn. İhsan Doğramacı’ya gösterilen ilgi bu olumlu örneklerin başında gelmektedir. Toplumumuzun kadirbilir özelliğinin çok açık bir tezahürü olan bu yaklaşım, her iki güzide insanımızın hakedip, layık olduğu sıfatların bir toplamıdır. Kültür, sanat ve bilim alanlarında bu müspet girişimlerin artması en samimi dileğimdir.
Sn. Akgül,
Yazınızda, işte bu toplumsal kritere uyan bir tablo gördüğümü belirtmek istiyorum. Aynı zamanda konuyla ilgili olabileceğini düşündüğüm bir iki ayrıntıyı ilave ederek Sn. Doğramacı’nın çok geniş bir çevrede -akademik, kültür, sanat, eğitim vs- bilinen üstün niteliklerine ilişkin açıklamalara değişik bir ifade ile katkıda bulunmak istiyorum. Amacım topluma örnek, önder olan kişilerin çeşitli yönleriyle görülebilmesi ve sonuç çıkarabilmesidir. Bu şekilde, YÖK hazırlanması, üniversiteler kurması, yurt içi ve dışı akademik temelleri oluşturması, üst düzey uluslararası ilişkiler sağlaması ve politik hayatımızın en çalkantılı dönemlerinde potansiyel başbakan adayı olarak bilinen Sn. İhsan Doğramacı hakkında bu güne kadar yazılan, bilinen ve söylenen niteliklerine, bir katkıda bulunmak ve bir fikir tartışmasına imkan verip daha farklı ve fazla gerçekleri de birlikte görebilmek amacıyla birkaç konunun açıklığa kavuşmasını uygun buluyorum.
1. 2547 sayılı YÖK Kanunu ile doçentlik için o zamana kadar gerekli olan unsurlardan “uzmanlıkta 5 yıl bekleme süresi”, “doçentlik tezi sunulması” ve “deneme dersi” kaldırılmıştır.
Akademik bir unvan olan ve sadece bilim çevrelerinde geçerli bulunan üniversite doçentliği payesinin elde edilmesinde yapılan bu değişikliğin hangi akademik temelleri bulunmaktadır ve sonuçta ne gibi faydalar sağlamıştır?
2. Aynı şekilde yardımcı doçentlik adı altında getirilen öğretim üyeliği hangi bilimsel ihtiyaçtan doğmuş ve ne fayda sağlamıştır? Akademik hiyerarşinin dışında gelişen bu tabloda, bu unvana sahip kimselerin daha sonra kendilerini sınava alacak öğretim üyelerinin (doç, prof) önüne amir, başkan veya dekan yardımcısı gibi görevlerde bulunması, onlar için oy ve takdir hakkını kullanması ne gibi akademik faydalar getirmiştir?
3. Tıp fakültelerinde temel, dahili veya cerrahi tıp bölümlerinin anabilim dallarında uzman veya başasistan unvanı ile çalışan elemanlara adeta kısıtlama getirilmesi, kadroların azaltılması hatta iptali, yeni atamalarda değişik şartlarla engel ve zorluk çıkarılması ve bu sebeple daha önce kliniği ve kurumu adına çalıştığının bilincinde olan akademik elemanlar yerine şimdi sadece yıllık sözleşmelerle ve çok az sayıda uzman alınmasının ne gibi önemli sonuçları olduğu göz önüne serilmelidir.
Sn. Akgül,
Yaklaşık 35 yıldır fakültemde aralıksız görev yapmaktayım. Sn. Prof. Dr. İhsan Doğramacı’yı da fikirleri, fiilleri, eserleri ile bilimsel platformlarda hakkında açıklanan görüş ve düşüncelerle tanımaktayım.
Öğretim üyesi ve yönetici olarak eğitim, öğretim ve sağlık hizmeti konusunda, akademik unvan ve kadroların kazanılmasında zaman zaman soruşturma konusu diye ortaya çıkan olayların temelinde, söz konusu 2547 sayılı yasanın bazı hükümlerinin olduğunu düşündüğüm için, yazınızın objektivitesinin artması ve cevapları açısından bir zenginlik kazanması amacıyla bu soruları sormak istedim. Yayın hayatınızda başarılarınızın devamını diler, saygılar sunarım.
Prof. Dr. Muharrem Gerçeker
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
KBB Anabilim Dalı Başkanı