ÖSS’yi değiştirip İngiliz sistemine göre (A. Level-Advanced Level) uygulamaya geçme hazırlıkları yapılırken daha temel konuları tartışmalıyız.
1980 yılının özel koşullarında hazırlanan “Anayasa”nın tetiklediği 2547 sayılı YÖK Yasası, çağdaş, evrensel üniversite ruhunu yansıtacak ilkeler taşımadığı, bilinen bir durumdur.
Bu gerçeğe karşın günümüzden 10 yıl öncesine kadar üniversite yöneticileri ve öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu tarafından değiştirilmesi istenilen YÖK Yasası, son on yıldır
Yasa’ya dokunulmaması hassasiyetine dönüştürülmüştür. Rektörlerimizin büyük çoğunluğu böyle bir hassasiyet göstermeye başlamışlardır.
Bu yazıda ben, bu yaklaşımın sebep-sonuç ilişkisi üzerinde yorum yapmayı başka bir yazıya bırakarak, bugün YÖK Yasası’nın 5. maddesinin içeriği ile ilgili görüşlerimi paylaşacağım.
Bilindiği gibi, YÖK Yasası “Ana İlkeler” başlığı altında, 5. maddede “statikleşmeyi” yansıtan fıkralar içeriyor.
“Madde 5- Yükseköğretim, aşağıdaki “Ana İlkeler” doğrultusunda planlanır, programlanır ve düzenlenir.”
a) Öğrencilere, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması sağlanır. Şimdi, bu fıkrayı 2008 yılında yeniden analiz edelim.
Bilindiği gibi Atatürk, evrensel düşünen, çok yönlü düşünen, çok boyutlu düşünen bir insan…
Bu bakış açısı, tarih boyunca toplumların liderliğini yapan insanlarda (liderlerde) genellikle var olan niteliklerin sağladığı bakış açısıdır. Ancak bu bakış açısıyla dünyaya yorum getiren ve dünya görüşünü belirleyen liderlerin bu “teorik” birikimleri “pratik”le her zaman uyumlu olamamıştır.
Pratikle-teoriyi, sözle-eylemi bir bütünlük içerisinde hayata geçiren liderler “bilimsel devrim”lerin dinamizmini de yakalamış liderlerdir.
Atatürk, Osmanlı’nın yükselme-duraklama-gerileme ve Cumhuriyet’e dönüşme sürecinin en “can alıcı” aşamasında “liderlik” yapmış, evrensel düşüncesini, ulusal (millî) hizmete dönüştürerek kurumsallaştırmıştır.
Cumhuriyet’in kurulması ve kurumsallaştırılması yanında bu evrensel ve bilimsel düşüncenin “üniversite” anlayışı bağlamında kurumsallaştırılması, özellikle altı çizilmesi gereken bir olaydır.
Evrensel düşüncenin kurumsallaştırılması bilimin evrenselliği adına gerçek bir devrimdir.
Öğrencilerimizden öğretim üyelerimize kadar, düşünce ve eylem bütünlüğü içinde, çağdaş bilimsel altyapıyla donatılmış bilimsel disiplinlerin egemen olduğu bir üniversite algısı iklimine kavuştuğumuzda, Atatürk’ün 1933 Üniversite Devrimi’ndeki kuruluş felsefesini ve metodolojisini yakalamışız demektir.
O zaman Ankara Üniversitesinin hangi felsefe ve metodoloji ile Cumhuriyet döneminin ilk üniversitesi olarak fakülte -fakülte, altyapıları- kurularak geliştirildiği daha iyi anlaşılacaktır.
Ve otuzlu yıllarda Ankara Üniversitesinin temel dinamiklerini oluşturan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin kuruluşunda Kültür Devriminin, Ziraat Fakültesinde Tarım Devriminin, Fen Fakültesinde Fizik-Kimya-Biyoloji Devriminin ve Hukuk Fakültesinin başlangıcında Hukuk Devriminin işaret taşlarını yakalayabileceğiz.
Ankara Üniversitesi 1933 Üniversite Devrimi’nin temel dinamiklerini taşıyan üniversitedir. 2008 yılında yeniden bu bilimsel devrimi harekete geçirirse birliği, bütünlüğü ve öncülüğü yeniden gerçekleştirmiş olacaktır.
YÖK Yasası’nın 5. maddesindeki “Ana İlkeler”in yorumuna devam edeceğiz.