Geçen haftalarda medyada yer alan haberlere göre, bir doktor, doğum yaparken ölen yoksul bir annenin sağlıklı bebeğini, o sırada ölü doğum yapan zengin bir kadına kendi çocuğuymuş gibi vermiş. Her iki tarafa da gerçek söylenmemiş. Meslektaşımız aradan 59 yıl geçtikten sonra da, bunu hatıralarının arasında yayınlamış. Haberde adı geçen doktorun yaptığının “suç mu, sevap mı olduğunu bilemediği” ayrıntısı da yer alıyor.
Bu itirafı çok talihsiz ve ürpertici bir açıklama olarak değerlendiriyorum. Şöyle ki; örneğin siz, olayın geçtiği beldede ve o tarihlerde dünyaya gelmiş biriyseniz, kendi aileniz hakkında kuşkuya kapılabilirsiniz. Ya da anne-babanız sağ iseler, sizin hakkınızda şüpheye düşebilirler. Bundan da öte, hastanede doğum yapan annelerin yüreğinde “acaba benim bebeğim de değiştirilmiş olabilir mi?” diye, endişeler doğabilir. Öyle ya, o gün hiç kimseye sezdirilmeden yapılıveren bir iş, bugün niye yapılmasın!
Oysa, bu tür kuşkuların oluşması biz hekimlerin işini çok zorlaştırmaktadır. Hekimlik, ancak güven ortamında yapılabilen bir meslektir. Hekim kendisine güven duyulan, can emanet edilen kişidir. Bu güveni korumamız gerekiyor. Bu tür açıklamalarla bu güveni sarsmaya kimsenin, hele de hiçbir meslektaşımızın hakkı yoktur.
Olayın kendisine gelecek olursak; her ne niyetle yapılırsa yapılsın bu tür bir davranışın hukuken suç ve tıp etiği bakımından yanlış olduğu çok açıktır.
Çok iyi niyetlerle de olsa, hekimin böyle bir değiştirmeyi yapma yetkisi yok. Bu tür bir davranışı onadığımızda, ortaya çıkabilecek sorunları hayal etmemiz bile güç. Başka hekim ve ebelerin de kendince haklı gerekçelerle, doğan bebekleri dilediği kişilere vermeye başladığını bir düşünün. Büyük suiistimallerin, gayri ahlaki ve hukuksuz uygulamaların önünü almak mümkün olmayacaktır. Bu durumda, yoksul ve güçsüz ailelerin çocuklarına sahip olabilmeleri çok zorlaşacaktır.
Diğer taraftan, zengin olmanın, anne-baba olarak onanmak için yeter şart olarak alınması kabul edilebilir mi? Üstelik bu kararı, hemşireyle doktor ayak üstü kaş göz işaretleriyle verebilirler mi? Bir insanın hayatıyla, geleceğiyle; iki ailenin kaderiyle bu kadar kolay oynanabilir mi?
Söz konusu olan, sadece bir çocuğun yaşamı veya geleceği değildir. Bahsi geçen olayda, her iki aileden de gerçeği gizlemiş oluyorsunuz. Acı verici de olsa, herkesin kendisiyle ilgili gerçeği bilme hakkı vardır. Bir insandan çocuğuyla veya ebeveyniyle ilgili gerçeğin saklanması kabul edilemez.
Bazen hastalarımızın yazgısının, biz hekimleri çok üzdüğü doğrudur. Ama bu, Tanrıcılık oynamak için bir gerekçe olamaz. Hekimler yaşama, ölüme müdahale edebilecek bir mesleki gücü ellerinde taşırlar. Bu güç, hukukun ve meslek etiğimizin ilkeleri umursanmadan kullanılırsa, çok kötü sonuçlar doğurabilir. Hiçbir hekim, kişisel yorumlarla böyle hukuksuz bir eylemi üstlenemez.
Bu tür davranışlar, hastaların ve yeni doğan bebeklerin yaşamları üzerinde tasarruf etmeye, hastanın kendisinden ve bebeğin anne babasından daha yetkin kabul eden bir anlayışın yansımasıdır. Hekimliğin hastaya yardımcı olmak misyonuyla yetinmeyip, hastanın yerine geçerek, işi onun adına karar vermeye ve onu aşarak, onun hayatına müdahale etmeye kadar vardıran paternalistik modelin sonuçlarıdır. En üzücü yanı da, yaşamları ve gelecekleri üzerinde kalem oynatılan kişilerin, olaydan hiç haberdar edilmemeleridir. Bu olayın bir filme konu olabilmesi mümkün, ama insan onuruna saygıyla bağdaşmadığı ortada.
Olayın kahramanı olan meslektaşım, amaçladığı yararı, gerçeği gizlemeden ve yasal bir çerçevede de başarabilirdi diye düşünüyorum.