Son zamanlarda YÖK Yasası’nın değişim yolunda olduğunu herkes biliyor. Ancak, Yasa’nın taslak halden uygulamaya geçmesi daha epeyce zaman alacak gibi görünüyor.
Ülkemizde nitelikli bilim insanı yetiştirmekte büyük bir sorun yaşadığımız apaçık ortada.
Daha önceki yazılarımda da öğretim üyesi niteliğindeki problemleri dile getirdim. Şahsıma yönelik eleştiriler oldu; bunun için çok teşekkür ediyorum. Bu eleştirilerin yanıbaşımdan geldiğinden de haberdarım! Koyunlar hakkında yazı yazmak için koyun olmam gerekmiyor.
Konuştuğum neredeyse herkes, üniversitelerin büyük sorunları olduğunu dile getiriyor; ancak çözüm konusunda ne fikir ne de görüş birliği yok.
En büyük sorun, öğretim üyesi niteliğidir. Hepimiz doçentlik sınavlarına girdik. Diğer meslek gruplarını bilemem, ama bir hekim olarak bu sınavların en gurur kırıcı ortamları oluşturabildiğini biliyorum. Sınava girene dek, eğer kendi ana bilim dalınızdaki hocanızla bir probleminiz varsa zaten bittiniz. Düşünün, hoca ile belki de kişisel bir sorun yaşadınız, ama bu orada kalmaz size büyük bir fatura olarak döner. Bu kişisel sorunları çok açabiliriz, ama sizlerin hayal gücüne bırakıyorum. Doçentlik öncesi akademik kurulda bağımsız olarak oy kullanmasını beklediğiniz kişinin geleceği sizin ellerinizde! Nerede kaldı bağımsızlık? Koskoca bir yalan. Sınav öncesi hocalar başlar birbirlerini aramaya. “Benim adayımın emaneti sana veya ben daha girme dedim, ama girdi.” tarzında cümlelere sıkça rastlamışızdır çoğumuz. Bazen de hocalar, savcı ve hatta vatan savunucu nefer haline bile gelebilir. Kimi zaman ülke rejim tehdidine karşı korunur, kimi zaman bölünmeye… Bu söylemlerin çoğu da asılsızdır. Ayrıca, sen savcı mısın, yoksa polis mi? İşini iyi yap ve dürüst ol! Şimdi herkes gördüğünü yapıyor diyeceğim, ama “Su-i misal emsal olmaz imiş.” demeden de olmaz ki.
Bunların hepsi yalan dolan. Yöneteceği, güdebileceği insan toplulukları oluşturmak var birilerinin aklında. Bu durum, ben üniversiteye girdiğimde de böyleydi. Kim hocanın çantasını taşırsa doçent olmayı once o hak eder! Elbette hak edeni destekleyen, dürüst, bilimsel kriterleri savunan ve nitelikten yana olan yüzlerce öğretim üyesi var ülkede. Doçentlik kriterlerinin değişmesi çok önemli. Sadece yayınla ve son derece öznel bir sınavla insanları doçent yapmak veya yapmamak çok yanlış. Yeni kriterlerde yayın, kitap bölümü, patent, ders anlatma, konferans verme, yetiştirdiği insan gibi yeni kriterler de var. Bu iş ciddi!
Bir öğretim üyesi sadece bilimsel çalışma yaparak yeterli olamaz. Dili nasıl kullandığı, ne kadar yetkin bir bilim insanı olduğu çok önemli! Neden profesörlük sınavla değil de doçentlik sınavla? Neden kadro şartı aranmaksızın doçent olunuyor da profesör olunamıyor? Ayrıca, bilimsel yayın nitelik ve niceliğine çok ama çok önem atfetmekle birlikte, mevcut uygulamanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Evet, bilim evrenseldir! Ancak ana dilinde ne kadar bilim yapabildiğini bilemediğimiz insanlara, ‘Mutlaka SCI’da İngilizce yayın yap.’ demek doğru mu? Tamam yapsın, ama ben ana dilde de yayın olmalı diye düşünüyorum. Çünkü bizim dergilerimizin SCI’ya girebilmesi ve dilimizin zenginleşebilmesi, insanımızın kendisini ve ötekini anlayabilmesi de ana dilde yayın sayısının artmasıyla olmaz mı?
Kanaatimce, sınav en azından bu şekliyle çok doğru bir durum değil. Her üniversite kendi kriterlerini ilan eder, ama bu adamdan adama değişmez (Belki de değişir), uygunsa kişi gider müracaat eder. Yok değilse, o kadro için bekler. Profesör olduk da ne olduk? Kaçımız buluş yaptık? Kaçımız teorem geliştirdik?
Ne dediniz pardon?
Ben mi? Ben de yapmadım? Yapamadım! Enerjim, omurgamı dik tutmaya harcandı! Benim gibi yüzlerce insan var bu ülkede! İnancı, ideali ve farklılıkları yüzünden; çile çeken, engellenen, sindirilen ne kadar çok insan var farkında mısınız?
Dileğim, artık insanların sadece bilimsel yanları ile ama dosdoğru değerlendirildikleri, eğilip bükülmelerine gerek olmayan, üretimi destekleyen, adil, güvenilir ve insani bir sistemin kurulmasıdır.
Geçenlerde bir siyasi dedi ki: “Bilim insanından dalkavuk olur mu?”
Peki, dalkavuktan, yalancıdan, riyakârdan bilim insanı olur mu?
Saygılarımla.