Günümüzde, ülkeler arasındaki savaşların, iç kargaşa ve çatışmaların, ırklar arasındaki birbirlerini öldürme yarışının yanı sıra, tüm dünyada, her ülkenin kendi kapasite ve medeniyet ölçüleri içerisinde başka bir savaş daha bütün şiddeti ile devam etmektedir. Yollardaki savaş… Hiçbir anlamı, amacı ve ideolojisi olmayan, uluslararası savaş kurallarının bile geçersiz olduğu bir savaş… Tarafları, sürücülerin oluşturduğu, ancak kurbanlarının daha çok günahsız insanlardan seçildiği ne zaman, nerede, nasıl olacağı belirsiz olan bir savaş… Tüm savaşların tarih boyunca verdiği ölü sayısını çoktan sollamış, en az bir o kadar da geride sakat ve bakıma muhtaç insan bırakan acımasız insafsız bir savaş… Dünyamızda, her saniyede bir trafik kazası olmakta, bu kazalara bağlı olarak da, her 20 saniyede bir ölüm gerçekleşmektedir. Bu bir katliam…
Bu katliamla mücadele, ülkelerin artık politikalarına girmelidir. Bu mücadele gayretleri ayrıca mutlaka ulusal boyutları da aşmalıdır. Tüm caydırıcı yasalara rağmen neden önlenememektedir? Biz hekimler, soyut sayılar, grafikler ve istatistikler arkasındaki gizli ızdırabı korkunç bir felaket olarak hastanelerde her gün görmekteyiz. Oysa kamuoyu yeterli ilgiyi göstermemektedir. Toplum, bunun bilincinde olduğunda ve kendisinde sorumluluk hissettiğinde, batı ülkelerinde olduğu gibi kendisine düşen görevi sağduyu ile yaparsa, bu canavarın belini kırmak mümkün olabilir.
Aslında yollardaki bu katliam için “kaza” sözcüğünü kullanmak, olayı hafife indirgemektir. Zira kaza; üzücü ancak ender ve rastlantı sonucu görülen bir olaydır. Bu nedenle, “kaza” sözcüğü yerine “İstenmeden cinayet, bazen de bile bile!” veya “Yollarda tecavüz ve savaş” kavramlarının kullanılmasının daha doğru olduğunu düşünmekteyim. Kurbanlarını, ülkelerin nüfusunun daha çok genç ve orta yaş grubundan seçen bu kazalardaki yaralanma ve ölümlerin sebep-sonuç ilişkisi belli bir hiyerarşik sıra takip eder. Ölüm ve sakatlığa neden olan ciddi yaralanmaların çok büyük bir kısmı, alkollü araç kullanımı, aşırı hız ve yanlış sollama sonucudur. Burada, hemen her zaman birinci etken aşırı hızdır. Aynı zamanda beklenmedik olaylardan kaçınmayı da olanaksız hâle getiren aşırı hız, kısıtlayıcı önlemleri savunmalı, üzerinde durmalı ve topluma benimsetmeliyiz. Bütün kazalarda, sürücülerin büyük bir kesiminin gençlerden oluştuğu gerçeğini de göz önüne alırsak, gözüpeklik, sorumsuzluk, tecrübesizlik ve bilgisizlik, kendine aşırı güven ve başkalarının hak ve hukukuna riayet etmeme ve kendisinden başkasını hiçe sayma gibi niteliklerle de mücadele etmenin yollarını aramalıyız. Yollarda felakete yol açan bu ve buna benzer davranışların, gerek eğitim ve gerekse hukuki yollarla önlenmesi ve denetim altına alınması çok doğru olacaktır. Ayrıca insanlarımızın, kendisini fahri bir trafik komiseri olarak görmesi ve bunun bilincine ulaşması, sorunun çözülmesinde büyük bir adım olacaktır. Trafik kazalarına bağlı olarak meydana gelen ölüm ve sakatlıkların önemli bir kısmının kaza anında olmadığı, daha çok kaza yeri ile bir sağlık kuruluşuna nakli esnasında, solunum problemi, aşırı kan kaybı ve yetersiz, yanlış ilk müdahale gibi nedenler sonucu olduğu açıktır. Bu, sebep-sonuç hiyerarşisi içerisinde ikinci aşama da, üzerinde durulması ve çözüm getirilmesi gereken konudur. Ciddi sonuçlar doğuran trafik kazalarının genelde şehir merkezlerinin dışında meydana gelmesi sebebi ile ilk yardım üzerinde de önemle durulmalıdır. Tüm hekim, hemşire ve sağlık personelinin doğru ve planlı bir şekilde hareket edebilmeleri için eğitilmesi, kaza yerinde kazazedeye yardım edebilecek herhangi bir vatandaşın da bilinçlendirilmesi gerekmektedir ve bir dereceye kadar da eğitilebilmesi için gazete, radyo ve televizyon gibi araçlardan sık sık yararlanılmalıdır.
Gerek kara yolları ve gerekse coğrafi yapı göz önüne alınarak, kazazedelerin modern bir şekilde tedavi edilip, sakatlıkların ve ölümlerin asgariye indirilebilmesi için, bölgesel travmatoloji hastaneleri kurarak kadrosunu genelde nöroşirürji, travmatoloji, genel cerrahi ve göğüs cerrahisi uzmanlarının oluşturduğu merkezler hâline getirilmeli, çağdaş tıbbi teknoloji ile donatılmalıdır. Bu merkezlere, hastaların en kısa sürede ulaştırılabilmeleri için donanımlı ambulans ve helikopterlerden yararlanılmalıdır.
Sorumluluk denen o çağdaş ve insani özelliğe sahip olabilsek, bütün bunlara ne gerek var… Ama maalesef, “Dünün yollarında, yarının otomobillerini, bu günün sürücüleri kullanıyor”.