Bu yazının başlığını oluşturan "Yozlaşmadan uzlaşma" deyiminin genetik ya da genlerle ne ilişkisi olabilir, sorusu doğal olarak her okuyucunun aklına gelebilir. Oysa bu söz, genetiğe gönülden inanan duayen bir tıp adamının sözüdür. Bu söz benim de çok benimsediğim ve duyduğumdan beri önemseyerek uygulamaya çalıştığım bir davranış biçimi haline gelmiştir. Sözünü ettiğim tıp adamı ise 25 Nisan 2010 Pazar günü kaybettiğimiz Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı, daha sonra Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Kurucu Rektörlüğü yapan ve Türkiye’nin ilk hepatologlarından Prof. Dr. Esat Erenoğlu’dur.
Esat Hoca renkli bir kişiliği olan, fakat insanlarla çok yakın ilişki kurmamasına rağmen yüreği insan sevgisi ile dolu olan, iyi bir IQ düzeyi sayesinde dostları ile çok ince espriler yapabilen ve içinden de olsa insanlara hep iyilik etmeyi düşünen "kâmil" bir insan olarak yaşamını tamamlamıştır. Esat Hocayı tanıyan ya da birlikte çalışan pek çok insan onun uzak ya da "mesafeli" duruşundan hoşlanmamış, fakat o ondan hoşlanmayan, hatta onu düşman olarak görenler hakkında bile iyilik düşünmekten geri kalmayan bir kişilik sahibi olduğunu bilenlerden biri olarak bu bilgimi açıklamayı bir vefa borcu olarak kabul ediyorum. Merhum Erenoğlu’nun, bilime ve özellikle de tıp bilimine karşı zaaf denecek kadar ilgisi, tıbbi genetik konusunda da çok yakın destek ve yardımlarını görmeme neden olmuştur.
Henüz öğrencisi bile olmayan, fakat adı tıp fakültesi olan Eskişehir’deki Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Kürsüsü başkanı olarak göreve başladıktan bir ay sonra, Fakültenin ilk öğrencileri ile "Halk Sağlığı" binasında ilk derse başlamadan önce yapılan mütevazı açılış töreninde, sonradan ikisi de rektörlüğümü yapan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ve Prof. Dr. Esat Erenoğlu ile ilk kez tanışmış oldum; Esat Hoca o karmaşa içerisinde yanıma gelip kendisini tanıttıktan sonra benim orada bulunmamdan dolayı duyduğu memnuniyeti ifade etmesi genetikle yakın ilgisinin olduğunun ilk işareti olmuştur. O tarihlerde, yani genetiğin pek de bilinmediği bir dönemde bana rektörlük yapan üç önemli şahsiyet sayesinde, bütün kıskançlıklar ve ayak oyunlarına rağmen, bana Eskişehir’de çok önemli bir tıbbi genetik merkezi kurma olanağı sağlanmıştır. Bu ülkedeki tıbbi genetik biliminin gelişmesinde önemli katkılarının olduğuna inandığım ve her zaman şükranla andığım Prof. Yılmaz BÜYÜKERŞEN, Prof. Dr. Esat ERENOĞLU ve Prof. Dr. Orhan KARACADAĞ gibi ufku açık insanlara bu ülkenin çok ihtiyacı olduğunu ifade etmek istiyorum. Bilimin ve bilimsel gelişmenin "haytalığa" prim bırakmayacak kadar önemli bir konu olduğuna inanarak desteklerini hiç esirgemedikleri için ülkemizin bu tür insanların kendilerine ve hatıralarına sahip çıkarak sayılarını artırmasının gereğine inanıyorum.
Geldiğimiz noktada "manzara-i umumiye"ye bakacak olursak; bilim dünyasında bile "uzlaşma" kültürünün olmadığını, her uzlaşmanın ille de "yozlaşma" ile sonuçlanacağı saplantısından kurtulamadığımızı maalesef hayret ve üzüntü ile seyretmekte olduğumuzu söyleyebiliriz. Oysa bilim adamı denen kişinin alternatifleri ve olasılıkları görebilen ya da bunların olabilirliğini hesaba katan, dolayısıyla olaylara "at gözlüğü" ile bakmayan bir hayat tarzına sahip olan kimse olması gerekir. Bu genellemeye ve beklentiye karşın Türkiye’nin hiçbir alanında böyle bir uzlaşma ve objektivitenin belirtilerinin bile olmadığını söylemek pek yanlış olmayacaktır. İster genci ister yaşlısı ister eğitimlisi ister eğitimsizi olsun kimi ele alırsanız alın, hep kendisi "haklı" karşısındaki de hep "haksız" konumundadır.
Bütün bunları görünce rahmetli Prof. Dr. Esat ERENOĞLU’nun "Yozlaşmadan uzlaşma" özdeyişi özellikle de şu ortamda daha bir önem ve anlam kazanmaktadır. Rahmetli Esat Hocaya tıbbi genetiğe olan katkılarından dolayı tekrar şükranlarımı sunuyor ve gittiği yerde huzur ve mutluluk duymasını diliyorum.
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.