Bedelli askerliğin devamlı hâle gelmesi hususundaki çalışmaların gün yüzüne çıkmasından sonra, yetkililerce (!), özellikle bazı Vakıf Üniversitelerine yüksek lisans (!) yapmak gayesi ile müracaat eden adayların sayısı %90 (Yazı ile yüzde doksan) oranında azaldığından, “Yandım Allah!” dercesine şikâyet edildiği haberleri, bu programların tekrar ciddiyetle gözden geçirilmesi gerektiği hususunu gündeme getirmiştir.
Yüksek Lisans Programları, özellikle bilim insanı yetiştirme çerçevesinde, “Olmazsa olmaz” merhalesi sayılan “Doktora”ya başlayabilmek için çok ehemmiyet arz eden bir akademik basamaktır.
Bilimsel ciddiyetten asla taviz verilmeden sürdürülmesi gereken bu programlarda zaman zaman suistimaller yapıldığı, özellikle ticari gaye ile açılan ve faaliyet sürdüren bazı eğitim ve öğretim kurumlarında (!) tezlerinin (!) bile ücret karşılığı, ter dökmeden, hayalî mülahazalarla, özel tez bürolarınca yazıldığı, ders hocalarının yetersizliği, derslere iştirak ve devamlılık konularında birçok şayianın kol gezdiği akl-ı selim sahiplerince duyulmakta, dikkate alınmakta, ilim adına şikâyet edilmekte ve istikbal için de endişeler serd edilmekteydi. Bu haberlerle ilgili olarak zaman zaman medya organlarında da tartışmalara rastlanıyordu.
Bu bilimsel husus benim de birçok makaleme, konferansıma ve televizyon programıma konu olmuş, kitaplarımda dile getirilmiştir. Sadece, “http://www.yuksekogretim.org/Port_Doc/YOD_2014002/YOD_2014002002.pdf” adresli makalem bile, şahsen duyduğum ıstırabı ifşa etmekte ve genel çözüm yollarını işaret etmektedir. Lâkin “Kellim Kellim, Lâ Yenfaa”… (Konuş Konuş! Fayda Yok!).
Esas gayesi ve düşüncesi, “Bilim insanı olmak için yola çıkmak” ilkesinden ziyade; askerlikten tecil alabilmek, kaytarmak/kaçmak (!) amacıyla, özellikle bazı vakıf üniversitelerini (!) kullanan, her nasılsa bir diplomaya (!) sahip olmuş, kendini uyanık sanan şark kurnazı bazı öğrencilere (!) “Bedelli Askerliğin Devamlı Hâle Gelmesi” haberi ile yeni bir gün doğmuş oldu. Bu haber, çok şükür ki bilim adına sevindiricidir!
Ancak, bu haber, aynı zamanda mevzubahis olan yolla “Tencere-kapak” uyumu ile kazanç temin eden ve bu programları gelir kapısı olarak gören bazı kurum ve kuruluşların (!) medya organlarında nasırlarına basılmış gibi feryatlarına da sebep olmuştur.
Yüksek Lisans ve Doktora Programları bir tarafa, bazı durumlarda doçentlik ve profesörlük payelerinin bile tartışma götürür bir şekilde tevdi (!) edilmesi, tabela üniversitelerine (!) izin verilmesi, bu kurumların gerekli takip ve kontrollerinin yeterli seviyede yapılamaması, bilimsellik açısından zihinlerde tereddütlere sebebiyet vermekte, ilmi muhtariyet ve istikbalimiz açısından endişelere yol açmaktayken, benim de dert ettiğim şeye bak! “Kel Başa, Şimşir Tarak!”
Ya tıp fakültelerinin durumu… Açtırmayın bana kutuyu!
Bütün bunlardan dolayı, en küçüğünden en büyük makama varıncaya kadar, mesuliyet duygusuna sahip bütün yetkililerin ve sorumluların itina ile tekraren konuya eğilmeleri, bu programları yeniden gözden geçirmeleri ve çözüm üretmeleri düşüncesi ile bu satırları kaleme aldım.
“Cehalet tahsil etmekten” kurtulabilmek için ben, bana düşeni mütemadiyen yapmaktayım. Gerisi ilgili makamlara kalmış!
Bu vesile ile Vermesi Gerekenlerin Veremediği Fetvaları, Aforizmal Olarak Ben Burada Veriyorum!
“Hak etmediği hâlde torpil yapmak da yaptırmak da haramdır.
Rüşvet almak da vermek de haramdır.
Hak, liyakat ve ehliyet olmadan atamak da atanmak da haramdır.
Haksızlık yapmak da yaptırmak da görmezden gelmek de haramdır.
Hak yemek de yedirmek de haramdır.
Haksızlıkla kazanılan her şey, kanuni de olsa haramdır.
Kamu malının zerresi dahi, şahıslara haramdır.
Haksızlığa karşı üstüne düşeni yapmamak haramdır.
Haram olduğunu bile bile kılf aramak (Hîle-i Şer’iyye) haramdır.
Velhasıl, haram olan her şey, HARAMDIR!”
Makalemizi “Rubâiyyât-ı Bircis”ten (İsmail Hakkı Aydın, Rubâiyyât-ı Bircis, Girdap Kitap, İstanbul, 2018) bir Divan Şiiri ile bitirelim.
VÎRÂNEMİZ KALDI
• — — —/• — — —/• — — —/• — — —
(Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün)
Gözümden sır olup gittin, kırık peymânemiz kaldı!
Ne gül, gülşen, ne bülbül var, yıkık meyhânemiz kaldı!
Yakıp yıktın, bıraktın bâğı, kor âteş misin zâlim,
Talan eylendi mülküm hep, küçük vîrânemiz kaldı!
İsmâil Hakkı AYDIN