Oldukça enteresan bir başlık, değil mi? Bilmem ki bu konu, bu husustaki en önemli yetki ve mesuliyeti uhdelerinde taşıyan YÖK yetkililerinin ve bu memleketin ilim, irfan ve medeniyetini kendilerine dert etmek gibi ulvi bir görevi deruhte eden yöneticilerin hiç dikkatini çekiyor mu?
Evet, maalesef, her aklıselim sahibi insanın farkında olduğu, ancak ifşa etmekten -zannımca dünyevi sebeplerden dolayı- imtina ettiği, hazin ve şüphe dolu istifhamlar kuyusuna düşen bazı üniversite ve fakülte diplomalarından sonra, daha vahimi, sıra yüksek lisans ve doktora diplomalarına geldi.
Oysaki master ve doktora, “postgraduate” eğitimde (üniversite sonrası eğitimde), çok ehemmiyetli bir yer tutar. Aslında, uluslararası bilim camiasındaki yeri, geçerliliği, insanlığın ve istikbalin ilmi yönden planlanmasında ve programlanmasındaki etkinliği sebebi ile “DOKTORA”yı tamamen ayrı bir açıdan ele almak gerekir. Bu sebeple, uzun zamandır hayret, dehşet ve nefret ile izlediğim bu konuya kısaca temas etmek istedim.
Hemen izah etmeliyim ki, “yazının başlığı” için, anlaması gerekenlerin bazılarının çok iyi anlayacaklarını, hatta edebiyatımızda var olan “tecâ ul’ arif” (Anladığı halde, anlamamazlıktan gelme) sanatını icra edercesine(!), anlamamazlıktan geldiklerini de çok iyi bildiğimden dolayı ben de, “fincancı katırlarını ürkütmemek” ve kendilerine değer verdiğim manası çıkmaması adına(!) fazla teferruata girmeyeceğim. Ama bazı üniversiteler için en sarih ifadesi ile üzülerek belirtmeliyim ki, durum bu.
13. yüzyılda, modern anlamda bir eğitim ve öğretim müessesesi olarak kurulan üniversitelerin olmazsa olmazları, “TALEBE” ve “HOCA” kavramları idi. Her ikisinin de hak ve mesuliyetleri belirlenmiş, titizlikle korunmuş ve özerklik ve serbestliklerine halel getirmeden kontrol altında tutulmuşlardı. Bu çerçevede, üniversite hocalarına “DOKTRİN SAHİBİ” manasına gelen “DOCTOR” unvanı verilmiştir. Doktrin sahibi doktor unvanlı hocalar, talebelerine, farklı doktrin, model, ufuk, hayal dünyası ve perspektif sunarak, onların yaratıcılıklarını, üretkenliklerini ve gelişmelerini sağlamaktaydılar. Yani, DOKTORA sahibi, çok önemsenen ve haklı olarak da, itibar görmesi gereken ilim adamları idi.
“DOKTORA”, bilim dünyasında uluslararası düzeyde yeşil pasaporttur. Herkes bunun bilincinde olmalıdır. Oysaki bazı ülkelerde para ya da başka şeylerle(!)satılan üniversite, fakülte, master, doktora, doçentlik ve profesörlük diplomaları, ülkemizde de, çok acıdır ki, tabir yerinde ise ilmi hüviyeti temsil eden isimler altındaki bazı kurum ve kuruluşların pazarlarında arz-ı endam etmektedir(!). İlim adamlığının kapıları ve temel taşları, kapitalist düzen adına bir bir feda edilmektedir.
Master ve doktora öğrencileri bir yana, kimlerin doktora dersi verdiği, dersleri ve ders muhteviyatı, yetiştiği yerler, kalitesi, kapasitesi, kafasının çapı, şapkasının numarası, ahlakı, geçmişi ve unvanları hususunda kalem oynatmaktan da hayâ ve imtina ediyorum.
Bu husus katiyetle, gerek YÖK ve gerekse taşıdıkları isimlerin bilincinde ve mesuliyetinde olması gereken kurum ve kuruluşlarca dikkate alınarak, her önüne gelenin bu işe soyunamaması için sıkı kontrol ve cezrî müeyyideleri de ihtiva eden gerekli düzenlemeleri yapmaları gerekmektedir.
Hayır. Hayır. Unutmadım.
Unutur muyum hiç!
İşte rubaimiz…
Münevver insan olabilmek, kolay değil…
Çöz, çözebilirsen…
NEREDE?
Cemşid’in Âb-ı Hayat tasında gül nerede?
Necatî’yi lâl eden, Zülf-ü Kâkül nerede?
Ferîdüddîn Attâr’ın, Mantık-ut Tayr’ındaki,
Kaknüs’ün doğacağı, sihirli kül nerede?