YÖK, 2003 yılında en çok tartışılan konuların başında geliyordu. YÖK’ü büyük bir hevesle tartışmaya açan ve internet kanalıyla yirmibin kişinin katılımını sağlayan Bakan Erkan Mumcu, anayasa değişikliğine dayanan yasa değişikliğini hedeflemişti. Gerçekten çok yoğun bir çalışma sürecine girmişti. Ancak, Türkiye’de her alanda en çok ihtiyaç duyduğumuz istikrar kavramının sözde kalması nedeniyle, üniversitede geniş katılımlı değişiklik çalışması, sayın bakan Mumcu’ nun değişmesiyle doğrudan demokrasiden katılımcı demokrasi üslubuna büründü.
Sayın ÇELİK’ in bakanlık görevine gelmesiyle, tartışmanın dozu, anayasal değişiklik temelinden yasal değişikliği yeterli gören üniversiteye bırakıldı.
YÖK Başkanının değişmesiyle, üniversite yeni bir üslup kazandı ve yeni başkan, demokratik katılımı, kurumsal çapta genişleterek toplumun her kesimiyle görüşmeyi gerçekleştirdi. Ancak YÖK Başkanı Sayın TEZİÇ, anayasanın 130. ve 131. Maddelerine dokunmadan, Yüksek Öğretim Kurumunun yeni yapılanmasını her kesimin görüşünü alarak yeterli görmeyi tercih etti.
Sayın Teziç’in Öğretim Üyeleri Dernekleri, sendikalar ve öğretim üyelerinden oluşan bir davet toplantısına bende katıldım.
Altı saat süren toplantıda, demokrat, sempatik, saygılı, sabırlı ve azimli bir başkan gördük.
Görevlendirme isabetliydi…
Sayın Teziç, tüm toplantılarda yoğun olarak sabırla dinleyip aldığı notların ortak paydalarını saptamış olmalı ki, hiç vakit kaybetmeden YÖK yasa taslağını hazırlayarak internette herkese ulaştırdı.
İşte Yüksek Öğretim Kurumu çapında bir yıldır sürdürülen değişiklik tartışmaları, bu son taslakla bilinemezliğe kapı açmış oldu.
Gerçekten ortalıkta YÖK yasa taslağı enflasyonu vardı.
Sayın Mumcu’nun yasa taslağı
Sayın Çelik’in yasa taslağı
Üniversitelerarası Kurulun yasa taslağı
Sendikaların yasa taslağı…
Derneklerin yasa taslağı…
Son olarak da Sayın Teziç’in yasa taslağı.
Sayın Teziç, bir anayasacı; anayasanın 130-131. maddelerine ters düşecek taslak hazırlamasını beklemek insafsızlık olur.
Bu taslak için yoğun çalıştığını teslim etmeliyiz. Tam da anayasaya uygun bir taslak ürettiğini de itiraf etmeliyiz.
Sadece, ben bu köşede seri halinde “Nasıl bir üniversite ?” sorusunu soran ve cevaplandırmaya çalışan altı yazı yazdım.
Ama ben 2003 yılında başlayan, Yüksek öğretim Kurumu’nu anayasada ki 130-131. maddeleri de içeren bir değişim sürecine sokmayı uman bir düşünceyle yazı yazdım.
Nereden bilebilirdim ki:
Bazı yasal maddeler bizi konuşturur, iş yaptırmaz.
Bazı özgürlükler çalıştırır, üretime izin vermez.
Bazı süreçler hareket olsun diyedir. Bereket olmaya yönelmez.
Vay bize vay!
Şimdi de hükümetin taslağını bekleyeceğiz.
Biz üniversitenin özerkliğini bekliyorduk karşımıza “YÖK özerkliği ” çıktı.
Hükümetin taslağından da ister misiniz “hükümet özerkliği” çıksın.
Bekleyelim bakalım
Ne demiş şair: ( Necip Fazıl )
Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahi
Seni beklediğim kadar
Ne demiş diğer şair: ( Nazım Hikmet )
“Bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçesine”