Hastaneler ile ilgili istatistiksel bilgilere önceden Sağlık Bakanlığı’mın yayınladığı İstatistik Yıllıkları ile ulaşabiliyorduk. Son yıllarda ise resmi rakamları göremiyoruz. Ama biliyoruz ki hastanelerde hem poliklinik hem de acil servis başvuru sayıları sürekli olarak artmakta. Aile hekimliği ve sevk zinciri sistemine geçiş ile sanki hastanelerin yükü azalacak gibi görünse de acil servislerin yükünün azalmasını beklememek şu an için en doğrusu. Çünkü acil haller dışında aile hekimliğinden sevk alınmaksızın ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarına yapılan müracaatlara ilişkin giderlerin SGK tarafından ödenmeyeceği mevcut Sağlık Uygulama Tebliği (SUT)’nde yazıyor. Acil hal nedeniyle aile hekimliğinden sevk alınmaksızın ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarına yapılan müracaatlara ilişkin giderlerin ödenebilmesi için acil tıbbi müdahale yapılmasını zorunlu kılan durumun müdahaleyi yapan hekim tarafından imzalanmış bir belge ile belgelendirilmesi şartı koşuluyor. Ancak bunun SGK tarafından da kabul edilmeme durumu tebliğde açık bırakılıyor. Henüz bu uygulamaya geçilen ilimiz yok, ama tüm ülkede geçileceği kesin. Bu acil hal başvurularının da gelecekte hastanelerin en önemli giriş kapısı olacak olan acil servislerden olacağı açık.
Acil servise başvuran tüm hastaların bir hekim tarafından değerlendirilmesi ve gerekli ise tetkik ve tedavilerinin yapılması gerçeğini destekliyoruz. Ancak mevcut başvurulara baktığımızda acil servislerin şu an yakınmalarına çözüm arayan ancak aciliyeti daha az olan hastalar tarafından kullanıldıklarını görüyoruz. Bunun en basit göstergesi ise acil servislerden yatış ve taburculuk oranları: Devlet hastanelerinde yatış oranı yaklaşık %3-5 iken üniversite hastanelerinde %10-15’ler civarında. Bu da gösteriyor ki, hastalar 24 saat süre ile daha kolay ulaşabildikleri acil servislerde hızla sağlık hizmeti almaya çalışıyorlar. En önemli yanılgılarından birisi ise acil servislerde her türlü tetkik ve tedavinin yapılacağını beklemeleri. Yakınmalarının kesin nedenlerinin araştırılması için başvurmalarını istediğiniz polikliniklere de gitmemeleri sonucu defalarca aynı hastanenin, hatta yasal hakkı da olduğu için farklı hastanelerin acil servislerine başvuruyorlar. Aynı acil servislere çok sık başvuran bu kişilere çok sık uçak yolculuğu yapan kişilere dendiği gibi acil tıp literatüründe de “frequent flyers” deniliyor. Tabi bu kişilerin bir kısmı, acil servise geldikleri için kendilerinin en acil hasta olduğunu düşünüyorlar. Bu kişilerin veya yakınlarının yarattığı gerginlikleri ve saldırıları da her gün duyuyoruz; hekim ve diğer sağlık personelinde yarattığı motivasyon kaybını da yaşıyoruz.
“Özel hastaneler dâhil tüm acil servislerde size ücretsiz bakılacak” diye duyan herkes acil servise geldiği zaman, SUT’ta beyanı zorunlu belgelerini ibraz etmekten dahi imtina ediyor. Aslında işlemlerinde en az sorun yaşanan ve hizmetten en memnun grup ise aciliyeti daha çok olan hastalar olduğunu da biliyoruz.
“Çözüm ne olabilir diye sormalıyız.” Ama çözümün, hekimin acil veya acil değil diyerek bir rapor yazması veya sigorta denetçilerinin faturalar üzerinden yorum yaparak hastanın aciliyetine karar verilmesi gibi basit görünen ama doğru olmayan uygulamalarla sağlanamayacağını kabul etmeliyiz. Sağlık hizmetinin sunumunu bir bütün olarak planlamalıyız. Sadece aile hekimliği, sadece kampus hastaneler veya hastane öncesi ambulans hizmetleri gibi değil, ihtiyacın gerektirdiği ve her basamakta hasta akışının doğru planlandığı uygulamaları yapmalıyız. Sağlık yöneticilerinin ve çalışanlarının doğru planlanmış standart uygulamaları yapmasının yanında politik vaadler yerine hastaların da üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi için üst yönetimlerin toplumu doğru bilgilendirmesi ve yönlendirmesi gerekmektedir. Acil sağlık hizmetlerinin mevcut yükünün hafifletilmesi hastaların ne zaman, nereye başvurması gerektiğinin farkında olması ile de ilişkilidir. Hangi sağlık sorununda kişilerin ne yapacağını bilmesi ancak eğitimle çözülebilir. Bu sağlık bilgisini zorunlu eğitim yıllarında vererek geleceğe dönük büyük bir adım atmış oluruz. Aile hekimliğinin uygulanmasında da toplum sağlığına en önemli desteğin tedavi edici sağlık hizmeti sunulması yanında, koruyucu hekimlik uygulamaları ve toplumun sağlık konusunda bilgilendirilmesi olduğunu göz ardı etmemeliyiz.
Yıllardır yürütülen sağlık politikalarının kamburunu acil servisler şu an fazlası ile taşıyor. Birçok hastanenin acil servisinin yükü olması gerekenin çok çok üzerine çıktı. Bu yükten zarar görenler acil sağlık hizmetine gerçekten ihtiyacı olan kişiler. Ama zararın acısını çeken diğer grup ise acil serviste görev yapan hekimler oluyor.