Bu makaleme “ Ars Longa, Vita Brevis” Yunan atasözüyle başlamak istiyorum. Sanat, uzun, tükenmez; hayat, kısa tükenir. Dünya ve insan, doğanın iki esrarengiz, enigmatik yaratığıdır. Günümüze kadar ancak noktalanarak araştırabilinmiş, temelden ne oldukları tam olarak bilinmeyen bazı hususlarda birbirine benzeyen iki dinamik yaratık… Dünya, hayat-ölüm olaylarının akımlarını olanaklı kılan biricik gezegen; insan, bu kavramları tartışan, yalnız dünyayı değil, atom parçacıklarından tutun, evrenlerin çapına kadar her boyutu hesaplayan, zaman boyutlarını aşabilen, bütün kubbeleri ve evrenleri içeren, hakkında bugün bile çok az şey bilebildiğimiz bir yaratık… Birbirinden güzel iç açıcı tabiat manzaraları, cana can katan ürünler, önceden hesap edilemeyen korkunç felaketler, her an her yerde olabiliyor. Muazzam bir ateş küresi üzerinde yaşıyoruz.
İnsan; din felsefesi, sanat, ilim ve teknik alanlarında neler üretiyor… En güzel örneğini Yunus Emre’de gördüğümüz gibi doğayı, iç doğasını ve toplumları uygarlaştırabiliyor. Fakat şahısların ve toplumların beyinlerinde kasırgalar koptuğunda; ne doğanın gücü ne de uygarlığın yarattığı normal töre güçleri, bozucu, kırıcı güçleri engelleyebiliyor. İşte dünyamız… Dünyamız ve beynimiz metamorfotik bir kaynaşma durumundadır. Bu nedenle, Nuh’un Gemisi’nden hâlâ inmiş değiliz. Hem içimizdeki hem de dışımızdaki çalkantılar ve dalgalanmalar devam etmektedir. Her ikisini de, daha iyi kontrol etmesini öğrenmeliyiz. Bireysel beyinler ancak “Toplum Beyni” içerisinde kıvama erişip kendi katkılarını verebilme olanağına kavuşabiliyorlar. Toplumların ve tek şahısların yarattığı diller ve diğer kültür eserleri, bireyle toplum arasında dinamik örgütler oluşturmaktadır. Süt, bedenin gıdası olabiliyor, ancak ruhun gıdası olamıyor. Ruhumuzun gıdası ancak toplum ürünleri ve eserleri olabilmektedir. Bunların şahikası Yunus…
Her sahadaki insanın, kendisinden değişik açılardan yararlanabileceği Yunus, bir hekim, bir bilim adamı olarak benim gözümde, kalori ve protein oranı yüksek bir toplum gıdasıdır. Yunus Emre (1241-1320); Türk tasavvuf edebiyatının en güçlü temsilcilerinden eski Anadolu Türkçesinin kurucusu ve yayılmasına en büyük hizmeti geçin, yaşadığı yüzyıldan başlayarak günümüze kadar her seviyeden halk kitleleri içerisinde candan sevilen, hayranlık ve sevgi duyulan, etkisini kaybetmek şöyle dursun, pozitif feed-back gibi gün geçtikçe artan evrensel bir sanatkardır. Artık bir doktrin halini alan Yunus geleneği; sevgisi, hoşgörü, yaratılan en yüce şahaseri olan insan-sanat abidesinin tüm özelliklerini içerisinde toplayan; yaratılanı yaratandan ötürü sevme prensibi içerisinde, hücreye, canlıya saygıyla başlar. Anadolu Türkçesini, halkın söyleyişine en yakın, en maharetle ve sanatkarane kullanmayı başarabilen, yaratana ve yaratılana duyduğu samimi, yüce ve coşkun sevgiyi, her mısrasında bile Vahdet-i Vücut prensibi çerçevesinde, en güzel, en canlı, en sade ve heyecan dolu üslupla ifade eden Yunus’un sevgi özelliği ve bu sevgideki, bir çiçek tozunda bile çok şey görebilme arayışı diye basitçe ifade edebileceğimiz mikrosanat düşüklüğü, kaynağını ve gücünü, sevmeyi ve aşkı, ince düşünmeyi emreden, iyilik ve fazilet duygusunu ön gören, Kur’an ve hadisten, sevgi ve barış içinde yaşamak arzu ve azminden almaktadır.
Eflatun ve Farabi; düşünce kabiliyetimizi “içimizdeki güneş” diye ifade etmişlerdir. Yunus bu güneşi, “Benim ayım ışığına, bulutlar gölge kılmaya, /Hiç gedilmez doluluğu, nuru yerden göğe ağar” diyerek, en iyi şekilde kullanabilmiş, tılsımlı anahtarını yakalayarak, sonsuzluğa dek yaşayabilmenin sırrına ulaşmıştır.
“Seni deli eden şey, yine sendedir sende…” diyerek de, günümüzdeki bilim adamlarının uğraştıkları, hedefledikleri soğuk füzyon enerjisine nisbet, ruhun enerjisini açıklayıp, geçmiş ile gelecek arasındaki köprüleri kurmak istemiştir. İnsan; bazı kararları genetik pusulalara, bazı kararları da, nöronal ve kültürel pusulalara göre verir. Oysa ki, bu iki pusula bazı kararlar için yetersiz kalmakta, üçüncü bir pusulaya ihtiyaç göstermektedir. Vicdan… 2300 yıl evvel yunanlı Menandros “Hepasin Hemin He Syneidesis Theos “( Vicdan, içimizdeki Tanrı’nın sesidir) diye ifade etmiştir.
Biruni (973-1043); 1000 yıl evvel vicdan özgürlüğünü şöyle ifade etmiştir; “Fikirler ve inançlar arasında görülen büyük ayrılıklar, dünyanın dirliğinin kanıtıdır.” Düşünen beyin fikir mimarisinde muhtelif kalıplar kullanmaktadır. Mesele bunların doğru ve yanlış oldukları değildir. Bunlar beyinin hipotezleridir. Mühim olan yaratılan fikir ve ideolojilerin izafiliğini kavramak, kendimizi dogmaya kaptırmamaktır. İşte bunun için Yunus bütün bu boyutları aşarak, mazideki, kaynağı ne olursa olsun, hoşnutsuzlukları izole edebilecek vicdan pusulalarına ilave olarak dördüncü bir pusulayı kullanmayı öğütlemektedir. Sevmek ve sevebilmek…