“Yürüyen kraldır, dünya da onun krallığı.”
Frederic Gross
Güneş doğmadan uyanıyorum. Üstüme hafif bir şeyler alıp yürümeye başlıyorum. Sokrat, Platon, Nietzche, Gandi ve daha yüzlercesi gibi…
Temiz havayı içime çekip kanımdaki oksijen düzeyini arttırıyorum. Bir taraftan da doğan güneşi seyrediyorum. Düşünmek gibi en asil eylemlerden birisini gerçekleştirmek için harika bir atmosfer!
Şehir yeni yeni uyanıyor. Caddeler aydınlandıkça sokak lambaları birer birer sönüyor. Birazdan bu caddelerde tüm hengâmesiyle rutin bir şehir hayatı başlayacak. O zaman gürültü çekilmez olacak muhtemelen. Oysa şimdi en tatlı zamanı yürümenin.
Başımı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum. Yarı saydam bulutların arasından masmavi gökyüzü görünüyor. Sessiz sokaklar, serin hava ve parıl parıl bir güneş hep birlikte yaşama isteğimi arttırmak için el ele vermişler sanki.
Haruki Murakami, günde on kilometre koştuğunu anlatır; “Koşmasaydım Yazamazdım” isimli harika denemesinde. Ben bu kadar iddialı değilim ama yürümeyi severim.
Yürümek bir tür meditasyondur aslında. Yürürken yolda gördüklerimiz üzerinde düşünmek yaşadığımız ana odaklanmamızı sağlar. Böylece geçmişin pişmanlıkları ve geleceğin endişelerinden uzaklaşan zihnimiz sükûnete ulaşır.
Ve yürümek bir özgürlüktür. Yürüdüğümüze göre tam da o anda yapmamız gereken tek şey nitelikli bir yürüyüştür. İyi bir gözlem yapıp gördüklerimiz üzerinde düşününce hayatın bizi esir eden zincirlerinden kurtuluruz. İş stresi, patronun kaprisi ve geçim endişesi gibi sinir bozucu şeylerden uzaklaşırız yürüyüş yaparak.
“Özgürlük, bir lokma ekmek, bir yudum su, uçsuz bucaksız kırlardır,” der Frederic Gross. Daha güzel nasıl ifade edilebilir ki?
Yürümek, zaman öldürmek değildir. Aksine hayatın anlamsız koşuşturmacalarından fırsat bulup yeryüzündeki en önemli kişiyle, yani kendimizle baş başa kalma etkinliğidir.
Boş gezenlerin işi de değildir yürümek. Mesela, Nietzsche gibi efsane filozofların etkinliğidir. Ve günde sekiz saat yürüyen ünlü filozof eserlerinin büyük bir kısmını bu yürüyüşler sırasında tasarlar.
Yürümek gerçek zenginliktir. “Yürümenin Felsefesi” isimli harika eserin yazarı Frederic Gross bu zenginliği şu ifadelerle anlatır:
“Bir gayret, kayanın tepesine tırmandıktan sonra oturup manzarayı seyre daldığımızda yaşadığımız sarhoşluk… O araziler, evler, ormanlar, patikalar… Hepsi bizimdir, bizim içindir. Bakmak, sahip olmak demektir. Hem de mülkiyetin külfetleri olmadan; dünyanın manzarasından adeta çalarak faydalanırız.”
Dünyanın aldatıcı hazlarından kaçıp yalnız başına yürüyüşe çıkan Rousseau da, gerçek huzuru bu yürüyüşlerde arayanlardan birisidir. Sadece yürümek… Tüm sorumluluk ve endişelerden uzaklaşıp sadece yürümeyi hedeflemiştir Rousseau.
Ve yürümek fani dünyanın anlamsız kargaşalarından arındırırken hayata dair önemli düşüncelerle besler zihnimizi. “Aşktan, paradan, şöhretten ziyade hakikati verin bana,” der yürüme tutkunlarından Henry David Thoreau.
Tembel tembel oturmak vücudumuzdaki yağ depolarını büyütürken yürümek kas kitlesini arttırır. Bu daha enerjik olmak demektir. Sadece daha düzenli atan kalbimiz değil, örneğin yol boyunca gördüğümüz güzel şeyler de enerjimizi arttırır ve kendimizi capcanlı hissederiz.
İnsanların gündeminde koronavirüs var. Oysa çok daha fazla insan depresyon, kanser, obezite, şeker ve kalp hastalığı ile mücadele ediyor. Ve tüm bu dertlerin en tatlı tedavisi yürümektir.
Bedenimizin düzenli hareketiyle birlikte düşünme yeteneğimiz parıldar. Daha sağlıklı ve nitelikli düşünürüz. Ve düşünmek insanoğlunun en değerli, en faydalı, en asil eylemlerinden birisidir.
“Yürüyen kraldır, dünya da onun krallığı,” der Frederic Gross. Şimdi ben de yürüyorum, hem de pek çok kraldan, padişahtan, patrondan daha özgürce.
Kendimizi tutamayıp peşinden koştuğumuz hazlar geçici ve yanıltıcı bir iyilik hissi verir bize. Tekrarlamak istediğimizde ise gittikçe yavanlaşır ve etkisini yitirir. Fakat yürümek, okumak, düşünmek ve yazmak gibi asil etkinlikleri tercih ettiğinizde hissettiğiniz huzur kalıcıdır.
Gandi günde otuz kilometreden fazla yürürmüş. Churchill’in ifadesiyle işte bu “Baldırı Çıplak Fakir”, güçlü iradesinin katkısıyla İngiltere gibi dönemin en güçlü ülkelerinden birini dize getirmeyi başarmıştır. Güçlü irade ve beden sağlığını sanırım biraz da bu uzun yürüyüşlere borçluydu Gandi.
Nitelikli bir yürüyüş yaşama sevinci verir insana. Sadece yürümek, yürürken düşünmek ve hayal kurmak, asrın en büyük hastalıklarından birisi olan can sıkıntısının da en etkin tedavilerinden biridir.
Yürümenin hazzına müptela olmanız dileklerimle…
2 yorum
Kaleminize sağlık
Çok beğendim .
Teşekkür ederim