Recep ayını idrak etmeye başladığımız şu günlerde “üç aylarınız mübarek olsun” temennileşmeleri de hayatımızdaki yerini aldı. Bunu kandil, Ramazan ve bayram tebrikleşmeleri takip edecek. Toplumsal hayatın dinamizmi açısından bu tür tebrikleşmelerin ne denli önemli olduğu ortadadır. Lakin temennileşmelerin arka planına dair bilgimizin de doğru bir zemine oturması bir o kadar ehemmiyet arz etmektedir. Üç aylar içerisinde yer alan kandillerin dini hayatımıza zaman içerisinde girdiği (detay için TDV İslam Ansiklopedisi KANDİL maddesine bakılabilir), bütün Müslüman toplumlarda bulunmadığı, Ramazan ve kadir gecesinin ise son vahiy Kur’an’a konu edildiği malumdur. Bu çerçevede bu zaman dilimlerine niçin mübarek denildiği, bu zamanların mübarek olarak nitelenmesinin arka planında onlara kutsallık atfedilip edilmediği gibi detayların da bilinmesi önemlidir.
Zamanın belli dilimlerine kutsallık atfetme ve o dilimlerde yapılan amellerin ve tövbelerin diğerlerinden daha makbul olduğunu düşünme Müslüman toplumlarda eksik olmayan bir kabuldür. Halbuki hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e bakıldığında zamanla ilgili böyle bir tahsisin olmadığı, zamanın her anının insan için değerli olduğu ve insanın Allah tarafından kendisine bahşedilen ömür nimetini doğru bir şekilde kullanması gerektiği ifade edilir. Asır sûresinin ilk âyetlerinde bu gerçek şöyle dile getirilir: “Asra (insanoğluna takdir ettiğimiz bir asırlık ömür süresine) and olsun ki (kendisine verilen ömür nimetini gereği gibi kullanmayan) insan büsbütün zarar ve ziyan içerisindedir.” Hz. Muhammed’e kulak verildiğinde onun da Kur’an-ı Kerim’i teyit eder mahiyette açıklamalar yaptığı ve “İki nimet vardır ki insanoğlu onları değerlendirme hususunda aldanmıştır: Onlar sağlık ve zamandır.” buyurduğu müşahede edilir. Kur’an-ı Kerim’den ve Peygamber’e isnad edilen sahih hadislerden hareket edildiğinde günlerin ve ayların farklı değerlendirmelere tabi tutulmasının sağlıklı olmadığı sonucuna ulaşılır.
Zamanın belli dilimlerine değer atfetme hamlelerinin süreç içerisinde mü’minlik noktasında zaafiyet gösterenler için geliştirildiği anlaşılmaktadır. Zayıf müminleri uyandırmak ve hatalarından dönmelerini sağlamak amacıyla müracaat edilen bu tür argümanların aslında -istisnalar bir tarafa bırakılırsa- onları orta halli ya da kuvvetli mü’minler haline getir-e-mediği de ortadadır. Zira onlar bu tür uygulamaları zamanla din haline getirmekte ve sadece belli günlerde şuur hali yaşayarak kendilerini günahlardan arındıracakları şeklinde bir inanç geliştirmektedirler. Halbuki Allah u Teala mü’minlerden sürekli şuurlu olmalarını ve sahip oldukları her anı kendilerini Allah’ın rızasına ulaştıracak amellerle değerlendirmelerini öğütlemektedir. Burada “Bu günlere ve aylara değer atfedilmesinin, bunların kutsal addedilmesinin ne tür zararları olabilir ki?” türünden sorular sorulabilir. Sorulara sorularla cevap vermek güzel bir yöntem olsa gerek: Her şeyden önce Allah’ın söylemediği bir şeyi biz nasıl söyleyeceğiz? Allah, zamanın tamamı değerlidir derken biz nasıl o zaman içerisinden bazı dilimleri seçip diğerlerinden daha değerli hale getireceğiz, üstelik böyle bir şeyi niçin yapacağız?
Kur’an-ı Kerim’de sadece Ramazan ayının öneminden ve kadir gecesinin değerinden bahsedilmiştir ki onların da doğru anlaşılması gerekmektedir. Zira Ramazan ayı ve kadir gecesi Hz. Muhammed’in risaletle görevlendirildiği ve Kur’an’ın inzal edilmeye başlandığı zaman dilimi olması hasebiyle değerlidir. Kur’an’ın inzal edilmesi ise o toplum açısından son derece önemli bir hadisedir. Çünkü Kur’an onları, saplandıkları bataklıktan çıkarmış ve kölelikten kurtulabilecekleri yolları göstermek suretiyle hayatlarını anlamlı hale getirmiştir. Yoksa köle olarak yaşayan insanların dünyadaki varlıklarıyla yoklukları arasında bir fark bulunmamaktadır. Bir de Ramazan ayı dindarlığımıza orucun nefsi arındırma boyutunu eklemek suretiyle katkıda bulunmaktadır ki bu da Ramazan ayına önem kazandıran ikinci bir özelliktir. Ancak bunun Ramazan ayını diğer aylardan daha mübarek yapan bir özellik olduğu şeklinde algılanmaması gerekmektedir. Sadece mü’minlerin takvalarını güçlendirmesi bakımından ilave bir tezkiye mekanizmasının devreye alınması olarak anlaşılmalıdır.
İstikrarlı bir hayat için Müslüman kitlelere belli zamanların daha makbul olduğu, insanları günahlarından arındırdığı ve sonraki hayatlarına tertemiz devam etmelerini sağladığı türünden telkinlerin yapılması yerine Allah’ın kendilerine lütfetmiş olduğu her günü aynı değere sahip zaman dilimleri olarak algılamaları ve değerlendirmeleri gerektiği öğretilmelidir. Zaten güçlü mü’minler hadiseye bu pencereden bakmakta ve “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır!” şuuruyla hareket ederek sürekli zamanlarına yeni şeyler eklemeye devam etmektedirler. Binaenaleyh, nasıl Kur’an’ın inzal edildiği gün cahiliye toplumunun kadri olduysa yanlış yolda olanların yanlışlarından dönüp doğruya yöneldikleri gün de onların kadri, miracı, beraati olacaktır. Bunun için 3 ayları beklemeye gerek yoktur. 3 aylar ne kadar mübarek ise 9 aylar da o kadar mübarektir. Allah ile olan münasebetlerini senenin belli günlerine ve aylarına tahsis edenlerin bu tutumları Yaratıcı tarafından kabul görmemekte ve “Allah’ım bizlere hidayeti nasip ettikten sonra kalplerimizi bir daha kaydırma!” âyetinde ve duasında karşılığını bulduğu üzere mü’minlerden sürekli istikamet üzere olmaları istenmektedir. Aksi durumda belli zamanlardaki arınma çabaları -devamı getirilmediği müddetçe- ortaya samimiyetten uzak kişilikler çıkarmakta ve Allah nezdinde muteber bir karşılık bulmamaktadır. Çünkü Allah sadece nasûh (samimi) tövbeleri kabul edeceğini ifade etmektedir. Buna mukabil senenin bütün aylarını değerlendirenlerin ise Recep, Şaban ya da herhangi bir ay için ayrıca uyarılmalarına ihtiyaç bulunmamaktadır. Şayet uyarılmalarına ihtiyaç vardır denilecek olursa o zaman her ay hatta her gün birbirimize “ayınız mübarek olsun!”, “gününüz mübarek olsun!” dememiz gerekecektir.
1 yorum
Hocam yazılarınızı çok beğeniyorum. İtikadi anlamda biraz Selefi hatırlatan görüşleriniz mevcut iken, hayata bakış anlamında günceli de yakalamak sizi bu anlamda farklı kılıyor. Teşekkürler.