Geçen haftaki aynı başlıklı yazımın birinci bölümünde Antep-Urfa arasındaki küçük bir tünelin bana çağrıştırdıklarından yola çıkarak Antep’teki üniversite eğitimi ve sağlık hizmetleri konusundaki düşünce ve gözlemlerimi sizlerle paylaşmış, bu hafta da ‘tünelin öteki ucundan’ bahsedeceğimi yazmıştım.
Tünelin ‘öteki’ ucunda yer alan Urfa, her komşu il için olduğu gibi sürekli Antep ile kıyaslana gelmiştir. Muhtemelen bu kıyaslamadan 20-25 yıl önce vazgeçilmiş, Antep ile Urfa’nın ‘farklı kategorilerin şehirleri’ olduğu, Urfalılar da dâhil herkes tarafından kabul edilmiştir.
Geçen haftaki yazımda Gaziantep Üniversitesinin akademik çalışmalar sıralamasında kendisinden eski ve çok daha köklü üniversitelere göre daha ön sıralarda yer aldığından bahsetmiş ve daha fazla tanıma şansına sahip olduğum Tıp Fakültesine değinmiştim. Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Antep’teki muadilinden sadece 7 yıl sonra açılmış fakat -biraz da Üniversitenin 20 yıllık tarihinde hiç Tıp Fakültesi kökenli Rektör tarafından yönetilmemesinden dolayı- beklenen derecede ilerleme kaydetmemiştir. Bazı dönemlerde öğrenci ve asistanın olduğu kliniklerde bir tane bile hoca bulunmamış, çoğu zaman koca bir ana bilim dalı, hastası, öğrencisi ve asistanıyla sadece bir yardımcı doçentin idaresine emanet edilmiştir. Nüfusu 1,5 milyonu aşan bir şehir, uzun yıllar 250 yataklı bir üniversite hastanesi ve 80 civarı öğretim üyesi (bugün bu rakam 100’ü çok aşmış durumda) ile yetinmek zorunda kalmıştır. Hekim kalitesini bir tarafa bırakırsak, Urfa 15 yıldır, fiziki şartlar itibarı ile eskinin orta halli bir ilçe devlet hastanesine denk bir ‘Araştırma ve Uygulama Hastanesine’ sahip olmanın ötesine geçememiş ve Urfalılar da -bakanlarıyla, milletvekilleriyle, iş adamıyla- buna rıza göstermiştir. Tabii bunun istisnaları da yok değil. Bir Antepli gibi hayır yapma duygusu kabaran cömert insanlar da çıkmış, ya odaya küçük ekran bir televizyon almış ya da odanın tefrişatını yaptırmış. Bir de kapıya isimlerini yazdırmışlar. Hastaneyi toptan satın alabilecek maddi güce adamlar televizyon-yatak-perde aldıklarını reklam ederek sadece soyadlarına yazık etmişler bence.
Harran Üniversitesinin 10 yıldan daha önce başlamış bir yerleşkesi bulunmakta. Zamanında kimi zengin etmek için karar verildiği bilinmeyen bir şekilde şehrin gelişmediği Mardin istikametinde 20. kilometredeki bu yerleşke yine kimi zengin etmek istediği bilinmeyen bir şekilde ihale edilmiş, bu yüzden de fakültelerin çoğu ancak 2008 yılında yerleşkeye taşınma imkânı bulabilmiştir. Ancak -affınıza maruren- “Öküzün büyüğü ahırda kalmıştır.” Yani 600 yataklı olarak planlanan, Urfa sağlık hizmetleri açısından hayati önem taşıyan, kampusu kampusa benzetecek olan, Üniversitenin halkla buluşmasına vesile teşkil edecek olan, özel ve kamu hizmetlerinin 20 kilometre öteye taşınmasını sağlayacak olan Araştırma ve Uygulama Hastanesi henüz bitmemiş, yakın zamanda da bitecek gibi görünmemektedir. Sağlık Bakanı ve -Şanlıurfa Milletvekili- Çalışma Bakanının en son ziyaretlerinden Üniversite Rektörü, Fakülte Dekanı ve Hastane Başhekimi bir hayli umutluydu, ancak durum öyle görünüyor ki görüşmeler yapılırkenki iyimser hava gittikçe dağılıyor. Yani “Sarhoştum aydım, ben bu işten caydım.” muhabbeti. Dolayısıyla Tıp Fakültesi yeni yerleşkeye taşınamıyor, fakülte hocaları ikişer üçer kişilik odalarda oturmaya devam ediyor, acilde hekimler hasta yatıracak yatak olmadığını söyleyince yine saldırıya uğruyor ve hastalar yine tedavi için Antep’e sevk ediliyor.
Bu yazının amacı şu anda idarede olan hiçbir kişi veya kurumu suçlamak değil. Çünkü onlar, ‘enkaz devraldılar’. Gerek Üniversitede gerekse tıp fakültesinde işlerin son 13 yıldır hiç olmadığı kadar iyi gittiğini söyleyebilirim.
Son derece eskimiş olsa da ‘zaman tüneli’ orada olduğu müddetçe Antep-Urfa kıyaslaması devam edecek ve Antep, Urfa’dan 10 yıllarca önde olacak. Zira bu bir zihniyet meselesi. Zihniyetlerin şekillenmesi de 10 yılları almakta. Ama ben bu haliyle de Urfa’yı seviyorum, zaten o yüzden 20 yıldır bu şehirdeyim…