Allah, verdiği nimet her ne ise mutlaka, bir pay ayrılmasını ve ayrılan bu payın da mutlaka bir ihtiyaç gidermek üzere verilmesini muhkem /değişmez ana birer hüküm olarak birden fazla ayette emretmektedir. Çünkü temel hedef, servetin belirli kişilerde birikmemesi ve genele yayılmasıdır.
Mearic-18. Cehennem’in ateşi,sırf kendi çıkarı için servet yığan ve imkânlarından muhtaçları yararlandırmayan kimseyi kendine çekip duracaktır.
Haşr-7. Allah’ın o şehir halkından alıp elçisine savaşmadığı halde verdiği mallar, Allah’ın bildirdiği dinin yayılması için ve ayrıca elçiye, akrabalarından ihtiyacı olanlara, yetimlere, diğer muhtaçlara ve yolda kalmışlara paylaştırılsın diye verdiği mallardır. Böyle paylaştırın ki o mallar, yalnız zenginlerinizin arasında dolaşan bir güç haline dönüşmesin).
Zekât, asırlardır sadece maddî ve genellikle para şeklinde ve ihtiyacı olana yardım edilmesi olarak tanımlanmış ve Kur’an’da yaklaşık 30 kadar ayette vurgulandığı halde “İnfak” kelimesi hiç gündeme getirilmemiştir. Hâlbuki verilen herhangi bir nimetten, ayrılacak olan paya, Kur’an’da zekât veya infak deyimleri kullanılmakta ve her ikisi birden “sadakalar” deyimi altında toplanmaktadır
Tövbe-60. Kaldı ki sadakalar /sosyal yardımlar /zekât ve infaklar, Allah’tan bir farz /yükümlülük olarak sadece fakirlere, düşkünlere, sadakanın dağıtımında çalışan görevlilere, İslam’a sempati duyan muhtaçlara, kölelerin özgürlüğüne, ödeme durumu olmayan borçlulara ve Allah yolunda göç edip yolda kalmışlara destek amacıyla verilmelidir. Bu usul ve uygulama Allah’ın farzıdır /emridir. Şüpheniz de olmasın ki Allah, her şeyi bilen ve her şeye hâkim olandır.
Altı yüz yirmi yedi yılında yapılan son büyük savaş olan Hendek savaşına kadar, Hz. Muhammed’in başkanlığında, belirli bir devlet yapısı henüz yoktu. Bundan sonra başlayan, devlet gibi yapılaşmaya paralel olarak, temel gayrimenkulleri dışında 80 gram kadar serveti olanlardan başlamak üzere, her gücü olandan gücüne göre Zekât karşılığı vergi alınmaya başlandı.
Çünkü kamu görevlileri ve sabit ordu oluşturulma zorunluluğu ortaya çıkmıştı ve bunların karşılanması için de Devlet Bütçesine ihtiyaç vardı.
Bu nedenle de vergi olarak Zekât verilmesi, bütün inananlara muhkem /değişmez bir hüküm olarak farz kılınmıştır
Fussilet-6. Şirk-ortak koşan düşüncelerden ve riyakârca ibad etmelerden uzak durmayanların /küfre sapmışların, Ahireti inkâr edenlerin ve elde ettikleri imkânlardan toplumu yararlandırmak üzere zekât olarak vermeyenlerin” vay haline!.
Dikkat edilirse, zekât için Kur’an’da belirli bir oran ve miktar belirtilmemiş, bu konu devlet yetkililerinin devletin ihtiyacına göre olacak kararlarına bırakılmıştır.
Hz. Muhammed ve Kur’an’a iman edip, bildirilen muhkem /değişmez ana hükümlere uyan toplum genişleyip, devlet yapısı da geliştikçe, Zekât‘ın bütün toplumun faydalanacağı aktivitelere de pay ayırmak demek olduğu gerçek anlamına kavuşmaya başlamıştır.
Örneğin daha Hz. Muhammed, Fatiha ile İslâm dinini ve Kur’an’ı ilan etmeden önce inmiş olan 3. sure Müzzemmil-20. ayette, Kur’an’ı öğrenenlerin, bu öğrenme nimetinin zekâtı olarak, başkalarına da öğretmeleri istenmiş, ayrıca sosyal yardımlaşma faaliyeti demek olan salât toplantısı sırasındaki maddî yardımın yapılması da önerilmiştir.
Müzzemmil-20. Vaktiniz elverdikçe ve zorlanmayacak şekilde, fırsat buldukça Kur’an’ı anlayarak, düşüne düşüne okuyun, salâtı (dayanışma ve yardımlaşma toplantı ve faaliyetlerinizi) kurumsallaştırarak (Vakıf, dernek vs şeklinde) uygulamayı devam ettirin ve zekâtı verin, böylece de bu iyi ve güzel davranışlarınızla Allah’tan alacaklı olun.
Müminun-4. ayette, mümin olanların önemli amellerinin, bir zekât olmak üzere, Allah’ın yarattıklarına toplumsal katkı sağlamak olduğuna değinilmiştir.
Müminun-4. Mümin olanlarınher işlerinde Allah’ın yarattıklarına katkı “zekât olarak” ve diğer olumlu /salih ameller ön plandadır.
İşte Allah’ın yarattıklarına, toplumsal bir katkı şeklinde yapılması istenen Zekât muhkem /değişmez ana hükmü, resmî devlet vergisi dışında okul, kütüphane, öğrenci yurdu, yaşlılar bakım evi, çocuk yuvası, yol, çeşme, mescit-cami yaptırma veya kitap, konferanslar şeklinde toplumu bilgilendirme yöntemlerinden herhangi biri olmak üzere başlanmıştır.
Dolayısıyla günümüzde de, vergiyi ihmal etmemek üzere, saydığım bu girişimlerden herhangi birini yerine getirmek, zekât hükmünü yerine getirmek demektir.
Ancak ilk ve en önemli Zekât vergi olmakta ve bu nedenle de vergi vermek, kutsal bir vatan görevi de olmaktadır. Hz. Muhammed bu konuda şu sözleri söylemiştir;
“Resulullah buyurdular ki: ‘Kim malının zekâtını sevap umarak verirse ona sevap verilir. Kim de zekâtını vermezse biz zekâtı ve malın yarısını (cezalı olarak zorla) alırız. Bu, Rabbimizin kesin kararlarından biridir. Al-i Muhammed`e ondan bir hak yoktur-Kütubu Sitte-Muaz-2011”. Ve “Hasan İbnu Ali, zekât hurmasından bir tanesini alıp, hemen ağzına attı. Resulullah, ‘Hişt, hişt at onu! Bilmiyor musun, biz zekât /devlet malı yemiyoruz!” -veya: “Bize zekât /devlet malı helâl değildir!’ diye müdahale etti. Ebu Hüreyre– Kütubu Sitte-2055″.
Tövbe-71. ayete baktığımızda, hiçbir muhkem /değişmez ana hükmün birer ibad etme /kulluğu ifade etme olarak yerine getirilmesi engellenmemekte ve erkek ile aynı iman sorumluluğuna tabi tutulan kadının da erkek ile aynı şekilde zekât vermesi istenmektedir.
Tövbe-71. Buna karşılık mümin erkekler ve mümin kadınlar ise birbirlerinin destekleyicisidirler. Ve onlar insanlara iyilikleri ve güzellikleri öğütlerler, kötülükten ve çirkinliklerden uzaklaştırırlar, salâtı ikame ederler, zekâtı verirler ve Allah’ın buyrukları ile O’nun buyruklarını bildiren elçisinin bildirdiklerine uyarlar. İşte Allah, bunlara rahmet eder. Allah üstündür /Aziz ve her şeye hakim olandır.
İNFAK
Sadakalardan diğeri olan İnfak ise, toplumsal olmayan ve bir veya birkaç kişiye sınırlı olan, diğer bir ifade ile Allah’ın vermiş olduğu herhangi bir nimetten, bireysel olarak ve bir veya sınırlı birkaç muhtacın ihtiyacını gidermek üzere pay vermek demektir.
Yasin-47. Şirk-ortak koşmakta olanlara, “Allah’ın size verdiği imkânlardan, muhtaç olanları yararlandırın yani infak edin” denildiğinde de onlar; “Allah’ın dilediği takdirde doyurabileceği o iman etmişleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten iyice azıtmışsınız” diye karşı çıkarlar.
İnfak’ın, muhkem /değişmez bir hüküm olması nedeniyle, önemli bir ibad etme yöntemi olarak uygulanması başlıca:
Kalem-24, Duha-9-10, Yasin-47, Zariyat-17, Nahl-90, İbrahim-31, Hakka-34, Mearic-25, Bakara-3, 219, Enfal-3-17, Hadid-7-11-24, Muhammed-38, Ra’d-22, İnsan-8, Hac-35, 78, Münafikun-10 ve Teğabun-16. ayetlerde belirtilmiştir.
Zariyat-19. Ve kendilerine verilmiş nimetlerden, ihtiyacı olanların ihtiyaçlarını gidermek üzere de pay ayırırlardı.
İbrahim-31. Ya Muhammed! İman etmiş olan kullarıma da, “Onlara verdiğimiz nimetlere dayanan hiçbir alış-verişin ve dostluğun yarar sağlamayacağı hesap günü gelmeden önce, salâtı ikame etmelerini, kendilerine verdiğimiz rızklardan (maddi, manevi destek, bilgi vs den) gizliden veya açıktan, muhtaç olanlara birer pay vermelerini /infak etmelerini” söyle.
Başkasının bir ihtiyacını gidermek, diğer bir ifade ile bireysel yardım demek olan infak girişimi, mutlaka uygulanması ve esirgenmemesi gereken bir girişimdir.
Duha-10. Ve gerçekten ihtiyacı olanı da geri çevirme /olumlu olacak çabanı esirgeme.
Allah’ın verdiği nimetlere baktığımızda, şunların muhtaç olana pay verilecek infaklar olduğunu sayabiliriz:
Para, eğitim desteği, bilgi aktarmak, organ bağışı, manevi destek, moral vermek, güler yüz ile yaklaşmak, gönül almak, ziyaret etmek, hatır sormak, hediye vermek, hak edilen övgüyü yapmak, bir iyiliğin karşılığını vermek, hak edene dua etmek vs.
İsra-28. Eğer Rabbinin rızasını gözeterek akrabalara, muhtaçlara ve yolda kalmışlara, elinde yardım edeceğin bir imkânın yoksa, hiç olmazsa onlara hoş bir söz söyle veya kolaylık sağla.
En uygun İnfak zamanının Kurban Bayramı ve Ramazan ayı olduğunu düşünüyorum.
Böylece de Kurban Bayramı, “Muhtaçların Bayramı” na dönüştürülmüş olur.
İnfakın en önemli kriterlerinden biri ve ilki, ibad etme yöntemlerinden biri olarak bu muhkem /değişmez hükmü, sadece Allah’ın rızasını gözeterek yapmaktır.
Bakara-254. Ey iman edenler! Ne paşalığın ne torpil ve kayırmacılığın ve ne de şefaatin olmadığı kıyamet /hesap günü gelmeden önce, size verdiklerimizden siz de ihtiyacı olanlara yardım /infak olarak ve sadece Allah rızasını gözeterek verin. Bu uygulamaya uymayanlar ve inkâr ederek küfre sapmış olanlar, artık zalimlerden olmuşlardır.
Birçok ayet ile infakın uygulanmasına, önemli bir muhkem /değişmez hüküm olarak değinilmiş ve bu amaçla verilenin fazlasıyla karşılanacağı vurgulanmıştır.
Sebe-39. Ya Muhammed! De ki: “Rabbim, kullarından puan durumu nedeniyle uygun bulduğuna /takdir ettiğine, takdir ettiğin şekilde rızkı bol verir veya kısarsın. Buna karşılık siz de, Rabbin verdiği imkânlarından, O’nun rızası için, yarattıklarına herhangi bir katkıda /infakta (para, bilgi, moral desteği vs ile) /yardımda bulunursanız, Allah onun yerine fazlasıyla koyar. Çünkü Allah, rızk verenlerin en hayırlısıdır”.
ÇünküHadid-11. ayet ile Allah, infakı kendisine verilmiş bir borç /alacak olarak değerlendirdiğini ve kişinin bu alacağını mutlaka ödeyeceğini açıklamıştır.
Hadid-11. Kim ki Allah’ın rızasını hedefleyerek muhtaçlara (insan, hayvan, bitki veya doğaya) yardım eder ve ihtiyaçlarını giderirse, Allah’tan alacaklı duruma gelmiş demektir ve Allah da mutlaka en güzel şekilde borcunu öder ve böylelerine ayrıca bereketli /mutluluk verici ödülleri de olacaktır.
Bir sonraki yazımda konuya devam edeceğim inşallah..