Genellikle demokrasi fazla tartışılmaz.
Hep var sayılır.
Sözde demokrasi (!) vardır.
Özde demokrasi yoktur.
Yoktur; çünkü anayasalar müsait değildir.
Değildir; çünkü, anayasalar darbelerle şekillenmiştir.
fiekillenmiştir; çünkü, darbeciler demokrat değildir.
Değildir; çünkü, yetiştirilme süreçlerinde demokrasinin “D”si bile yoktur.
Yoktur; çünkü, bağımsızlık, bilimsellik ve evrensellik mücadelesi verenler ancak demokrat olabilir ve bu “demokrat” insanların öncülük ettiği sistemler demokratik yönetime kavuşabilir.
Bireysel özgürlüğü hedeflemezseniz bağımsız bir toplum oluştur(a)mazsınız.
Özgürlük mücadelesi tarihin en eski ve en onurlu mücadelesidir.
Özgürlüğün zencisi, beyazı olmaz.
Çünkü özgürlük insan içindir ve bireyseldir.
Tarih boyunca zalim-mazlum mücadelesinde, “efendi” gibi görünen zalimler ezilmiş ve hor görülmüş “mazlumların”, “efendi” olmalarının temel dinamikleri olmuştur.
İnsan olmayı zenci olmanın önünde gören insanlar, sonunda kendilerini “köle” gören insanların efendileri olmuşlardır.
Bu diyalektik süreç değişmez.
Yüzyıllardır zencileri köle görmeye alışmış ve bunu hak (!) gibi gören zalimler, Afrika’da sömürü yöntemlerini meşrulaştırmak için milyonlarca insanı görmezlikten gelmişlerdir.
Bunu yaparken, kullandıkları parametre hep demokrasi (!) olmuştur.
Oysa, köle (zenci)yi efendi yapma sürecini başlatan ilk ateş Hz. Muhammed zamanında yakılmıştır.
Bir kadın (Hz. Hatice), bir çocuk (Hz. Ali), bir önder (Hz. Muhammed) ile başlayan özgürlük mücadelesinin bayraktarlığını ve evrensel mesajını halklara duyuran insan bir zenci Habeşli Bilal’di.
O ateş bin dört yüz yıl dünyada yandıktan sonra, iki yüz elli yıl zenciyi köle gören zihniyeti geliştirip, değiştirip, dönüştürerek zenciyi efendi yapan kaderi ABD’de bayraklaştırmış oldu.
Obama’nın dini, dili, ırkı önemli değil.
Önemli olan insanlığın evrensel çizgisinin ABD topraklarında bile meyvesini vermesidir.
Öyle anlaşılıyor ki demokrasi orijinal çizgisine yaklaşıyor.
“Adam olacak çocuk” işaretlerini veriyor.
Demokrasi evrensel bir içeriğe bürünüyor.
Roger Garaudy “Yüzyılımızda Yalnız Yolculuğum” adlı kitabında şöyle diyor:
“Fransız parlamentosunda tanıdığım en güzel sima, Fransa’da Hristiyan demokrasisinin kurucusu Marc Sangnier’nin çehresidir”.
…Demokrasi ve eğitimin tartışıldığı bir gün, partilerin çoğulculuğu, genel seçimler ve diğer beylik düşünceler hakkında ardı arkası gelmez konuşmalara tahammül ettikten sonra şekilciliği bir yana bırakıp doğrudan asıl konuya giriyor ve şu eşsiz tarifi yapıyor:
“Demokrasi, her çocuğa Allah’ın kendisine bahşettiği bütün beşerî imkan ve kabiliyetlerini tam anlamıyla sergileme imkanı tanıyan ve ruhi şartları gerçekleştiren bir rejimdir.”
Anlamayanlara tarih anlatır.
Saygı ve sevgiler…