Hekimler günlük uygulamalarında zaman zaman baş etmekte zorlandıkları hasta ve hasta yakınları ile karşılaşmaktadırlar. Bu hasta ve hasta yakınlarının tutum ve davranışları çoğu zaman hekimlerin öfke ve çaresizlik gibi rahatsız edici duygular yaşamalarına neden olmaktadır. İster sessiz kalınarak geçiştirilmiş olsun, ister açık bir çatışmaya dönüşmüş olsun her ikisi de hekimin ruhsal durumunu olumsuz etkilemektedir. Bazen böyle durumlarda hekimlerin tepki gösterdiği, onlarla tartıştığı, bazen de tatsız olayların yaşandığı görülmektedir. Hem hasta ve hasta yakınları açısından hem hekimler açısından hem de hekimin çalıştığı kurum açısından çeşitli maddi ve manevi kayıplara neden olan bu tür sorunların mutlaka ele alınması ve çözümlenmesi gerekmektedir.
Baş edilmesi zor bir hasta ya da hasta yakını ile karşılaşıldığında hekimlerin aklına ilk önce bu kişilerde bir kişilik bozukluğu olabileceği düşüncesi gelmektedir. Fakat yapılan araştırmalarda bu tür sorun yaratan hastalar arasında kişilik bozukluğu oranının düşünüldüğünden çok daha az olduğu görülmektedir. Bu noktada asıl üzerinde özenle durulması gereken, karşıdakine “kişilik bozukluğu” yaftası yapıştırmanın hekimin yaşanan sorunda kendi sorumluluğunu göz ardı etmesini sağlayabilecek olmasıdır. Kendi sorumluluğu olmadığını düşünen hekimler çoğu zaman benzer bir durumla yeniden karşılaştığında ne yapabileceği arayışı içine girmemektedirler. Oysa hasta-hekim ilişkisinde profesyonel olan taraf hekim olduğuna göre bu sorunu çözmesi gereken kişi de odur. Bu nedenle hekimlerin hem hasta-hekim ilişkisini etkileyen etmenler konusunda daha çok bilgi sahibi olması hem de ilişki ve iletişim kurma becerilerini geliştirmeleri gerekmektedir.
Zor hasta ve hasta yakınları ile hekimler arasında yaşanan sorunlar hastadan, hekimden, sağlık sisteminden ve kurumdan kaynaklanan nedenlerle ortaya çıkabilmektedir. Fakat yaşanan sorunlarda çoğu zaman bunların birden fazlasının etkili olduğu unutulmamalıdır. “Hastalığın yarattığı psikolojik stresin etkileri”, “kişilik bozukluğu ya da kişilik özellikleri” ve “ruhsal hastalıklar” hastaları daha uyumsuz ve sorun çıkaran kişiler haline dönüştürebilmektedir. Hekimden kaynaklanan nedenler arasında ise “yeterli ilişki ve iletişim kurma becerisine sahip olmama”, “deneyimsizlik” ve “kişisel ya da kurumsal nedenlerden kaynaklanan stres” sayılabilir. Huzursuz bir ortamda çalışma ve iş yükünün yoğunluğu da hasta ve hasta yakınları ile sorun yaşanmasına neden olmaktadır. Aynı şekilde hastaların ve hasta yakınlarının sağlık kuruluşunda birçok sorunla karşılaşmaları, bunlara bir çözüm bulamaması ve bunların bir kısmının da hiç yaşanmaması gereken konular olması hastaların tepkisel davranışlarını arttırmaktadır.
Fakat hangi nedenden kaynaklanırsa kaynaklansın hekimlerin ve sağlık kuruluşları yöneticilerinin “zor hasta ve hasta yakını” gibi görünen hasta ve hasta yakınları ile baş etmenin yollarını bulmaları gerekmektedir. “Hasta kendisini bilsin” benzeri yaklaşımların yaşanan sorunu kalıcılaştırmaktan başka bir sonuç yaratmadığı görülmektedir. “Zor hasta ve hasta yakınları” ile yaşanan sorunları çözmek ya da çözmek için çaba harcamak hekimin mesleki ve etik sorumlulukları arasındadır. Diğer yandan zor hastalarla yaşanan sorunların uygun biçimde ele alındığında çözümlenebilecek sorunlar olduğu da unutulmamalıdır. Bu konuda çaba harcamak isteyen bir hekim tarafından ilk yapılması gereken konu hakkında bilgilenmedir. Özellikle hastaları ile sık sık sorunlar yaşayan hekimlerin “iletişim ve ilişki kurma”, “ruhsal rahatsızlıkları tanıyabilme”, “ruhsal sorunları olan hastaları yönlendirebilme”, “kendini tanıma”, “kişilik yapılarını değerlendirebilme” ve “hastayla kişilik yapısına göre iletişim kurabilme” bilgi ve becerilerini geliştirmek için özel çaba harcaması gerekmektedir.